EBİLTEM blog sayfasına hoşgeldiniz.

Üniversite-Sanayi İşbirliği, Teknoloji Transferi, Patent, Avrupa Birliği Projeleri, Teknoloji Trendleri ve İnovasyon...

ShareThis

11 Nisan 2012 Çarşamba

Şirket İçi Bilgi Yönetiminde Yeni Trend: Sosyal İntranetler






Teknoloji ile bütünleşik hayat tarzına gıpta ettiğimiz yıllar geçmişte kaldı. Kullanım zorlukları ve maddi açmazlar sebebi ile uzaktan bakmak durumunda kalınan bu yaşam tarzı artık toplumsal düzeyde dominant bir hal almış durumda. Aradaki duvarları kaldıran ve bireyleri ‘anlık’ olarak birbirine bağlayan sosyal araç ve ağlar etkileşimi sınırsız hale getiriyor. Bu dönüşümün çalışma biçimleri üzerindeki en belirgin izdüşümü sosyal intranetler. Özellikle beyaz yakalı çalışan sayısı yüksek olan şirketler için bahsi geçen trend önü alınamaz şekilde gelişmekte.


Çalıştığı alanlar arasında 15 metreden fazla fark olan bireyler çalışma esnasında birbirleri ile temas kurmaktan kaçınmaktadırlar.

Yukarıdaki istatistik oldukça ürkütücü. Çünkü bu durum problem çözme esnasında firma içi dinamikleri minimize etmekte. Çalışanlar çalışma alanları içindeki bireyselleşme ve iletişim kopukluğu sebebi ile problemlerin çözümünü başka kanallarda aramakta ya da kendisi çözmeye uğraşırken vakit kaybı yaşamaktadır. Sosyal ağ ve teknolojik araçlar sayesinde aramızdaki duvarların yok oluşunun kutlandığı bir dönemdeyiz. Bu yok oluşa paralel teslim olunan bu yalnızlaşma olgusu ironik bir durum olsa gerek.

Şirket yapılanması içinde bahsi geçen bu yalnızlaşmanın önüne geçmek için dizayn edilen sosyal intranetlerin kullanım oranı artıyor. Yani çalışanlar arasındaki 15 metrelik fiziki mesafe sosyal bir ağ ve makine üzerinden kaldırılıyor! Mevcut şirket içi ağınız dosya paylaşımından öteye gitmeyen bir yapıda olduğu için herhangi bir paylaşım boyutu içermiyor. Yeni sosyal intranetler ise şirketin koruma duvarları arkasında yeni bir etkileşim ve karşılıklı paylaşım ortamı yaratıyor.

 Mevcut şirket içi ağınıza kıyasla sosyal intranetler

Sosyal intranetler şirket içi klasik ağların tahtını sarsmaya başlamış durumda. Değişim şimdiden küresel çapta sosyal intranet yazılımlarını önümüze getirmeye başladı. Bu ağların nasıl bir deneyim sağladığını somut bir şekilde görmek için aşağıdaki yazılımlara göz atabilir, demolardan kullanımına ilişkin daha somut fikirler edinebilirsiniz.




Fikirden Ürüne Giden Süreçte Üniversitelerin Rolü

“Türkiye’deki Teknoloji Transfer Ofislerinin (TTO) rolleri hakkında sağlam bir münazara dinliyorum. Acaba 30 yıl önce Amerika’daki münazara da buna benzer miydi?”
 Bu soru 28 Şubat 2012 günü Ankara’da gerçekleştirilen seminerde Amerikalı bir TTO yöneticisine ait.

Yukarıda sorulan sorunun yanıtı araştırılabilir ancak şunu söyleyebiliriz ki Türkiye’de yıllardır oluşturmaya çalıştığımız yapılar için artık daha olumlu bir ortam var; zira devlet kanadının da durumun önemini kavradığını görmek mümkün. Öyle ki artık Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun kararları Üniversite Sanayi İşbirliği sürecini destekleyecek kurumları belirlemek yönünde alınıyor: TÜBİTAK ve YÖK. ²

Bu yazıda TÜBİTAK ve YÖK dışında 53 farklı kurum ve kuruluşun katıldığı 27-28-29 Şubat 2012’de Ankara’da ÜSİMP ve ARTEV önderliğinde, AUTM’un değerli katılımı ile düzenlenen seminer ve çalıştaylarda konuşulanları ve değerlendirmeleri aktaracağım size. Genel başlıklar altında toparlayacak olursak TTO’ların yapısı ve kuruluşu, yönetimi, sunacağı hizmetler ve görevleri ile işlerliğinin sağlanması ve sürdürülebilirlikleri olmak üzere 4 ana tema konuşulmuştur.

Bence, 3 günün en önemli çıktısı; mevcut durum farkındalığının yaratılmış olması ve dünyada başarılı olmuş 3-5 örneğin incelenip ülkeye uygulanmasının mümkün olmadığı sonucuydu. Katılımcılar da bu konuda hem fikir olduklarını belirttiler. “Bul – İşlet” modeli yerine sadece Türkiye için değil farklı bölgeler için uygun olan “Yap- İşlet” sisteminin benimsenecek olması sevindirici.

Kurulacak ofislerin kamu – üniversite ve özel sektör kuruluşlarının birlikte etkin bir şekilde çalışabilecekleri yapıda oluşmasının başarıya giden yolda önemli bir adım olduğu ve bu sebeple farklı paydaşların yer aldığı “konsorsiyum” yapılanmasına gidilmesi gerekliliği saptanmıştır.

Bir o kadar önemli çıktı da TTO’ların en azından kısa vadede kar getirecek yapılar olmadıklarının dile getirilmesidir. Bugün TTO’ların en başarılı ülke olduğu ABD’de bile kar eden TTO sayısı oldukça azdır.3 Dolayısı ile karlılık konusu bir kenara bırakılıp ülkemizdeki TTO’ların 3 ayak üzerine kurulması gerektiği ortaya konmuştur.

· İlgili bölge ve üniversitelerde Fikri Mülkiyet Hakları (FMH)
· sahipliğine ilişkin kuralların belirlenmiş olması,
· Bölgede TTO’lar için potansiyel olması ve gerekli olan işlevlerin sağlanabilmesi,
· Yerel ve ulusal risk sermayesi ve tohum sermayesi gibi inovasyonun finansmanını sağlayacak mekanizmalar oluşturularak teknoloji transfer zincirinin tüm halkalarının tamamlanabilmesi.

Yazının başında da belirttiğim gibi, devlet artık konuyla daha yakından ilgili, ancak devletin yönetim aşamasında çok da işin içinde olması arzu edilmemiş gibi görünüyor. Katılımcıların ana görüşü TTO yönetiminin esnek olması, dolayısı ile devletten beklenenin sadece “kolaylaştırıcılık rolü” olması ve yasal düzenlemelerin, kısıtlamadan ziyade teşvik edici unsurları ön plana çıkartan özellikte olmaları gerektiği yönünde. Aynı zamanda, devletin TTO’lara finansal destek sağlaması ise tartışmasız herkesin ortak fikridir. Çalışmalar sonunda kazandırılacak katma değerin yine devlete fayda sağlayacağı göz önünde bulundurulursa kurulum aşamasında devlet desteği almaları,  kar edene kadar değil, kendine yeter hale gelene kadar yıllar içinde kademeli şekilde destek oranının azaltılması görüşü kabul edilmiştir.

Konu ile ilgili olarak devlet desteği alan TTO’ nun bu desteği hak edip etmediğinin ölçülebileceği nicel ve nitel performans kriterleri (patent sayısı, lisans gelirleri, işbirliği alışkanlıkları, kültürü vb.) belirlenmesi ve devlet desteği aldığı sürece vereceği hizmetleri ücretsiz olarak yerine getirmesi gibi unsurlar da öne çıkmıştır.

Bir başka önemli konu da TTO bünyesinde çalışacak personelin durumu oldu. İstihdam edilecek personelin profesyonel olarak sözleşmeli çalışması gerekliliği, akademik bir pozisyonda bulunmadan çalışanın %100 enerji ve zamanını işine adayacağı düşüncesi ile belirtilmiştir. Aynı zamanda personelin 4691 sayılı kanun hükümleri kapsamında çalıştırılması ve istihdam edilenlerin “araştırmacı personel” olarak kabul edilmesi ve kısmi zamanlı görevlendirilecek akademik personelin TGB Kanunu ile tanınan istisnalarından yararlanması çalıştay katılımcılarının önerileri içerisinde yer almaktadır.

Diyelim ki şartlar oluştu, bölge teknoloji üretmeye hazır, devlet gerekli desteği sağladı, uygun çalışanlar bulundu peki ne yapacak bu TTO’lar? Toplantının önemli bir bölümünde de bunlar konuşuldu. Genel anlamda TTO’ların bölgesel yapılandırılması gerektiği kararlaştırılınca faaliyetler de buna göre değişkenlik göstereceğinden hizmetlerin ne olacağı değil ne olmayacağı tartışıldı: hizmetler sadece lisanslama ve teknoloji transferi ile sınırlanmamalı, finans desteği vermek değil finans desteklerine ulaştırmak hedeflenmeli!

TTO’ların, öncelikle iletişim ve güven sorununu ortadan kaldırmaları ve bunu başarmanın en kolay yolunun ise başarı örnekleri yaratmaktan geçtiği ortak fikir olarak ele alındı. Güven yaratıldıktan sonraki adımlarda ilgi yaratılması ve maliyetin azaltılması gibi konulara odaklanılırsa daha çok talep yaratılabileceği belirtilmiştir. Son aşama olarak ise somutlaştırma üzerinde durulmuş, fikrin gerçeğe dönüştürülmesinde TTO’larca tam destek sağlanması gerektiği vurgulanmıştır.

Öyle görünüyor ki; katılımcılar 3 günlük yoğun toplantılar boyunca yapılan beyin fırtınasında ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Şimdiye kadar bu konu hakkında yapılmış en verimli, en geleceğe dönük ve uygulanabilir toplantılardan birine katılım gösterdiler. Toplantı sonunda eminim, ABD’den katılan TTO Yöneticisi Vicki Loise’te, Türkiye’nin daha gidecek yolu olsa bile, ABD’de 30 sene önce yapılmış olan toplantılardan çok daha ileri bir farkındalığa sahip olduğunu görmüştür.

------------------------------------------------------------------------------------------------------
1: Listening to a vigorous debate about the roles of TTOs in Turkey. Wonder if the debate was similar in the U.S. 30 years ago? http://twitter.com/#!/vloise
3: AUTM yetkililerince ifade edilmiştir.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------



Kalabalıkların Gücü - CROWDSOURCING

Crowdsourcing kavramı da nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyim. Ancak bu konu hiç yeni sayılmaz, ülkemizde de bu model üzerine çalışmalar, girişimler başlamış durumda. Ünlü Wired dergisinin editörlerinden Jeff Howe’ nin 2006 yılında yayınladığı bir makalesinde ele aldığı bu konu o günden sonra crowdsourcing olarak literature geçti. Crowd (kalabalık) ve Outsourcing (bir işin alanında uzman başka bir firmaya yaptırılması) kelimelerinden oluşan Crowdsourcing; toplulukların ortak bir iş yapması, fikir üretmesi ya da firmaya ait bir problemin topluluklar tarafından çözülmesi olarak tanımlanabilir.  Temel olarak crowdsourcing için, köylerde uygulanan ve hepimizin bildiği imece usülü dayanışma-üretme-  modelinin dijital dünyada doğan çocuğu diyebiliriz.

Aslında “Crowdsourcing” modelini uzun zamandır tanıyoruz biliyoruz ve kullanıyoruz. Neredeyse her gün kullandığımız Wikipedia, ekşi sözlük, IMDB, iStockphoto gibi araçları bu modelin en basit örnekleri olarak gösterebiliriz. Windows işletim sistemine rakip olabilecek düzeyde gelişim gösteren ve bugün birçok bilgisayar kullanıcısı tarafından tercih edilen Linux işletim sistemi de bu modelin bir ürünüdür.

Firmalar, Crowdsourcing yaklaşımı ile yenilikçi fikirlere ulaşarak üretkenliklerini arttırabiliyor, aynı zamanda ar-ge ve işçilik gibi maliyetleri minimum düzeye indirebiliyorlar. Firmalar bu model ile çözüm bulmakta güçlük çektikleri problemleri, farklı bakış açısına ve tecrübeye sahip kalabalıklar ile çözüm bulmaya çalışıyorlar. Çözüm üreticiler ise bu sayede hem kendilerine tatmin edici bir mali kaynak yaratıyorlar hem de o projenin bir parçası oluyorlar..

Google arama trendlerine baktığımızda Crowdsourcing üzerine yapılan aramaların dağılımını bir sonraki sayfadaki grafikte görebiliriz. Görünen o ki, Crowdfunding modeli de (kalabalıkların katkısı ile projelerin fonlanması ve hayata geçirilmesi modeli)  yavaş yavaş canlanmaya başlamış. Aslında bu model üzerine kurulu sistemler olmasına rağmen proje fonlama işi ülkemizde henüz filizlenme aşamasında. Türkiye’de de bu konuda bildiğim bir girişim mevcut.


Crowdsourcing.org’ un yayınladığı 2011 yılının en önemli teknoloji trendleri infografiğinde crowdfunding modelinin yükselen bir değer olacağı öngörülmüş. Konu ile ilgili, aşağıdaki uygulamaya geçen girişimlere göz atacak olursak, tahminlerin boşa yapılmadığını görebiliriz .


|diğer platformlar|

(Kaynak: http://www.scribd.com/doc/68022007/Crowd-Power-Letting-the-Crowd-Fund-Your-Small-Business)

Bu konu üzerine yapacağım son birkaç yorum da, platformlar üzerinden çözüm fikirleri paylaşanların hakları üzerine olacak. Crowdsourcing modelinde sorgulanması gereken olgu, fikri hakların korunması ve uygulama aşamasına geçen fikirlerden elde edilecek gelirin fikir sahibi ve firma arasında nasıl paylaştırılacağı. Fikirlerin gönderilmesi aşamasında işaretlenen o küçük puntolu “I Agree with all terms….” ile başlayan cümleleri ve eklerini iyi okumak gerekiyor. Her platformun yapısı itibariyle fikirlerin ticari kullanımı sonrasında elde edilecek gelirin paylaşım modeli farklılık gösterdiği için, fikrinizi paylaşırken dikkatli olunuz. Örnek olarak DELL IdeaStorm’a fikirlerinizi gönderirken herhangi bir hak iddia etmeyeceğinizi peşinen kabul ediyorsunuz:

“I agree to the IdeaStorm Terms of Service and Code of Conduct and understand that by submitting any ideas or comments, Dell and its designees can use my ideas and submissions in any way they see fit without notice, attribution or compensation to me, pursuant to the Terms of Service.”

Dikkat etmekte yarar var.
Fikriniz bol olsun…

(Not: Tam ve kısa bir Türkçe karşılığı olmadığı için yazının tamamında Crowdsourcing kelimesi orijinal haliyle kullanılmıştır.)





Mobil Dünya Kongresi İzlenimleri / MWC 2012

 Mobile World Congress! İkaz ışıkları sönene kadar lütfen kemerlerinizi çözmeyin!

Geçen senelerde de katıldığımız fuara, bu sene KOSGEB desteğini de alarak firmalarımızla beraber katıldık. Uçaktan inişimizden itibaren Barselona’nın her zamanki gibi fuara ne kadar iyi hazırlandığını görüyoruz. Havaalanında “Fast Track” stantlarında kayıtlarımızı yaparken fuarın büyüklüğünü bir kez daha anlıyoruz.



Herkes Burada, Apple Nerede?
Ertesi gün başlayacak olan fuar öncesi Barselona’nın tadını çıkarmayı da unutmuyoruz. Fuar her zaman ki gibi ihtişamlı ve kalabalık, genel beklentimiz fuarın Android ağırlıklı olarak geçeceği yönündeydi. Nitekim de Android’in gövde gösterisi ile geçti. Gözlerin Apple’ı da aradığı fuarda ne yazık ki geçen senelerde olduğu gibi Apple kendini göstermedi. Evet, fuar Android ağırlıklıydı ama gezenler hala IPHONE’larıyla Android’teki gelişmeleri belgeliyordu ve Apple büyük ihtimalle bu görüntüyü keyifle takip ediyordu.












Mobile World Congress
Mobil teknolojiler endüstrisine yön veren “Mobile World Congress”  27 Şubat – 1 Mart tarihlerinde İspanya’nın Barselona kentinde gerçekleşti. 67,000 ziyaretçinin yeni mobil teknolojileri tanımlamak üzere buluştuğu fuarda, 205 ülkeden katılımcılar değerli bilgilere ulaşma, ürün sunumlarını gerçekleştirme ve ağlarını genişletme şansı yakaladı.

İnovasyonu tetikleyecek ilham kaynakları ile bir araya gelmek ve yeni ürünleri ile 1500’e yakın fuar standını ziyaret edebilmek; katılımcılara yeni telefonları, tabletleri, teknolojileri, uygulamaları, arka plan çözümleri ve aksesuarları görme fırsatını da yanında getirdi.

Uygulama Dünyasından 12,500’ün üzerinde uygulama geliştirici, özellikle BlackBerry, developerprogram.com, IBM, IMGA, Nokia, Samsung, WIP son çalışmalarını yakından takip etme fırsatı yakaladı.


MWC, Liderlere yeni ürünleri ile ev sahipliği yaptı.

HTC, “herkesin istediği telefon 3 farklı boyutta sizinle” sloganıyla yeni Android 4.0 One modelini duyurdu. En büyük modeli olan One X, 4,7 inch ekran, 8Mp kamera ve 1.5 GHz 4 çekirdekli Nvidia işlemcisi ile piyasaya sunulurken en küçük model olarak One V, 3.7 inch ekran, 1 GHz işlemci ve 5Mp kamera ile sunuldu.

Huawei, iki yeni 4 çekirdeklisi; Ascend D quad ve D quad XL ile fuarda boy gösterdi. Yine Huawei yapımı uygulama işlemcisi ve yüksek kalite grafik işlemcisi ile kapasitesini ziyaretçilerle paylaştı.

Dünya’nın en büyük yarı iletken firması Intel’de Mobil ürünler pazarında adından daha fazla bahsettireceğe benziyor. Intel’de Atom Z2460 çipli ilk akıllı telefonunu ziyaretçilerle paylaştı.

Vodafone ve Visa mobil dünyadaki en büyük mobil ödeme sistemi ortaklığını duyururken “Mobil cüzdan” servislerinin artık hayatımıza daha çabuk karışacağının da sinyallerini fuardan alıyorduk.

Nokia, Symbian işletim sistemli telefonlarla kaybettiklerini Windows Mobile ile geri almaya çalışıyor. Akıllı telefon portfoyünü Windows ile destekleyerek geliştiren firma, yeni modeli Lumia 610’u gençlerin Windows telefonlarla tanışmasını kolaylaştırmak için tasarlanmış bir ürün olarak lanse etti.

Nokia, yine 808 PureView modelini “41 Mp kamera sensörü” başlığı ile tanıtarak bakışları üzerine topladı.

Google’ın Android standı, kongrenin en büyük ve eğlenceli standında en cana yakın çalışanları ile fuarda kendini gösteriyordu. Eric Schmidt’in meşhur Moore yasasına dayandırarak paylaştıkları da yakın gelecekte bizi nelerin beklediğine dair bir fikir verecektir. Schmidt, 12 yıl içinde telefonların 20 kat daha hızlı hale geleceğini belirtirken bugün 400$ dolar civarı olan telefonların 20$ olacağını söylüyor.

Biz neler yaptık?
Bizlerin de katıldığı fuar da, bölgeye ilgi çekebilmek için hem yeni ağlar ve firmalar ile görüşmeler yapıldı hem de EBIC Ege’nin organizasyonunda yer aldığı ikili görüşme etkinliğine katılındı.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da “ Avrupa İşletmeler Ağı” ‘nın düzenlemiş olduğu ve EBIC Ege ofisi ile katılınan ikili görüşme etkinliği öne çıkan buluşma noktalarından biriydi. 2010’da da katıldığımız etkinlik kapsamında 22 ülkeden 400’ün üzerinde firma 1000’e yakın ikili görüşme gerçekleştirdi. Bu yıl da artan ilgi ile başarılı bir etkinlik gerçekleştirildi ve 600’e yakın firma, 1000’in üzerinde ikili görüşme gerçekleştirerek yeni teknoloji ve ticari işbirliklerine bir adım daha yaklaşmıştı. Etkinliğe bizlerle katılan Sade Ar-Ge, Sade Group ve Anot Elektronik firma temsilcileri 20’nin üzerinde görüşme gerçekleştirdi.

Yine Türkiye’nin dört bir yanından gelen temsilciler ile İstanbul KOSGEB’in organize etmiş olduğu akşam yemeğinde buluşuldu. Yemek sırasında hem yeni ilişkiler geliştirildi ve yeni girişimler için ortam hazırlandı.

Yeni girişimlere yönelik olarak firmalarla birebir görüşmeler yapılmasına olanak tanıyan bu etkinlikler firmalarımızın uluslararası platformlarda kendilerini tanıtabilmeleri ve ortaklar bulmaları açısından önemlidir. Bizleri takip ederek gelecek etkinliklerimiz ile ilgili bilgi alabilirsiniz.




10 Nisan 2012 Salı

İZKA Bölgesel Ar-Ge ve Yenilik Kapasitesi Analizi Raporu

 Harekete geçilmediği ve sürekliliğin sağlanmadığı bir çalışmanın başarıya ulaşması mümkün değilken, bunun önemi nedense hep sonuç raporu elimize ulaştığı zaman anlaşılıyor.

Olumsuz bir giriş gibi gözükse de tam tersi bir örneğin ilk adımlarını sizlerle paylaşacağım. Konumuz, günümüzün popüler konuları inovasyon ve Ar-Ge. Şimdiler de yenilik olarak dilden dile yayılan ve herkesin mutlaka bir fikre sahip olduğu inovasyonun, İzmir’in kapısını çalmasından çokta geçmedi. Yüce Google’da bunu doğruluyor. Google’a baktığımızda, bize arama trendlerini aşağıdaki gibi bir grafik ile gösteriyor. 2006 yılı sonlarında başlamış olan İzmir’in ‘yenilik’ yolculuğu 2012’de de bizleri yalnız bırakmayacağa benziyor. Peki bu yolculuk nasıl başlamış, yolumuzu mu kaybetmişiz yoksa istediğimiz yerlere varabilmiş miyiz? İşte bu sorulara cevap verebilmek için geçen sene çalışmalarına başlanan ve ilk raporu kısa zaman önce yayınlanan “İZKA Bölgesel Ar-Ge ve Yenilik ve Kapasite Analizi” raporu artık elimizde. 

 
İZKA,  İzmir’in sürdürülebilir kalkınmasını amaçlayan vizyonu çerçevesinde birçok başarılı çalışma yürütüyor. EBİLTEM uzman olduğu konularda İZKA ile işbirliği içerisinde bu çalışmalara destek oluyor. “İZKA Bölgesel Ar-Ge ve Yenilik ve Kapasite Analizi ” raporu da EBİLTEM liderliğinde, İzmir’in ilgili birçok kurum ve kuruluşunun “İzmir Bölgesel Yenilik Komitesi” adı altında bir araya geldiği bir ekip ile oluşturuluyor. Çalışmada, ilgili üniversitelerin, birliklerin, organize sanayi bölgelerinin, serbest bölgelerin, teknoloji merkezlerinin ve kamu kurumlarının da aktif olarak yer alması ve çalışmayı yönlendirmesi, raporun çıktılarını daha da güçlü kılıyor.

Tüm dünyada ülkelerin en önemli amaçlarından birisi ülke sanayilerinin rekabet güçlerinin artırılması yolu ile toplum refahının yükseltilmesi olarak görülüyor. İZKA, işte buradan yola çıkıyor ve İzmir’in mevcut durumunu tespit ederek kalkınma stratejilerini ivedilikle belirlemeyi ve uygulamaya geçirmeyi amaçlıyor.

Rapor kapsamında mevcut durumu tespite yönelik birçok konu ele alınıyor. Görülen şu ki artık firmaların ekonomik göstergelerinden ziyade sahip olduğu patentleri, üniversite – sanayi işbirliğinin varlığı, Ar-Ge destekleri, teknoloji geliştirme merkezlerinin etkinliği gibi yenilik göstergeleri incelenmeye başlanmış.

Türkiye sadece Ar-Ge’ye ayrılan pay ve patent sayısında değil, Ar-Ge ve inovasyona ilişkin diğer göstergelerde de maalesef üst sıralarda yer alamamaktadır. İçinde bulunduğumuz çağda tüm sektörlerin rekabet gücünü belirleyen en önemli unsur olarak yenilik yapabilme potansiyeli gösterilirken İzmir’in mevcut potansiyelini iyi kullanamadığı raporda açıkça görülmektedir. Birçok girişim, işbirliği ve başarılı kurum olmasına rağmen gerekli sinerjinin yaratılamaması İzmir’in istenilen yere gelememesinde baş rolü oynamaktadır.

Bölgesel Yenilik Stratejisi’nin hazırlanması çalışması İzmir için ilk defa yapılan bir çalışmadır. Bu özelliği ile hem İzmir hem de Türkiye için bir model çalışma olarak değerlendirilebilecek bu çalışma, katkısı olan bütün paydaşlar tarafından benimsenmeli ve oluşturulacak olan strateji sadece kurumların bireysel çabaları ile değil işbirliği ile sürekli hale getirilmelidir.

İlk cümleleri hatırlayarak, belirlenecek olan stratejiler sonucunda İzmir için Ar-Ge ve yeniliğe imkan veren ekosistemin yaratılması, yeniliği teşvik edecek mekanizmaların oluşturulması ve İzmir’i teknoloji üreten ve ihraç eden bir konuma getirebilmek sadece İZKA ve EBİLTEM’in çalışmaları ile değil firmalarımızın da bu değişimi yakından takip etmesi ve desteklemesi ile mümkün olacaktır.

Raporun tam metnine ulaşarak, incelemeniz sizler için son derece faydalı olacaktır. Nisan ayında yayınlanması planlanan ikinci raporda da somut adımları sizlerle paylaşacağım.



PATLIB 2012 “a networking event”


EBİLTEM’in Sınaî mülkiyet hakları ve özellikle patent konusu üzerine verdiği önemi, yaptığı çalışmaları hepiniz biliyorsunuz. Sadece bünyemizde yaptığımız çalışmalar ile kalmayıp, çeşitli kurumlar ve ağlar ile geliştirdiğimiz etkili ilişkiler sayesinde ülkemizi yurtdışında başarı ile temsil ediyoruz. Bu tecrübelerin verdiği güven ile yeni bir çalışmanın parçası olduk; PATLIB2012
 
Tüm Avrupa’ da faaliyet gösteren Patent Bilgi Merkezlerinin bir araya gelerek oluşturduğu PATLIB ağı her sene olduğu gibi 2012 yılında da yıllık konferansını düzenleyecek. Geçen sene Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlenen ve EBİLTEM’in de katılım gösterdiği konferans bu yıl Manchester şehrinde düzenlenecek. British Library’nin ev sahipliğinde düzenlenecek olan konferans, bu sene “Networking” konsepti ile tüm PATLIB merkezlerini ağırlayacak. 

Peki, PATLIB2012’ de EBİLTEM’in Rolü Ne Olacak?

PATLIB konferansının programının ve konseptinin belirlenmesi için her sene farklı bir grup olarak seçilen Program Komitesi oluşturulur. Bu sene Program Komitesinde, Estonya, Finlandiya, Fransa, Romanya, Almanya ve İspanya’nın yanında Türkiye’den EBİLTEM yer aldı. Böylece, PATLIB Konferans Program Komitesinde ilk defa Türkiye’den bir temsilci katılmış oldu.

Eylül 2011’de EPO Viyana ofisinde gerçekleştirilen ilk toplantıda, program konseptinin oluşturulması için konferansta sunulacak iyi uygulama örneklerinin hangi konu başlıkları üzerinden seçilmesi gerektiğine karar verildi. Sonuç olarak, şu 3 ana başlıkta sunum özetleri için çağrıya çıkıldı;

· Beyond patent information

· Tools for delivering value-added services

· Running a PATLIB centre successfully

EBİLTEM olarak yer aldığımız Program Komitesinin ikinci toplantısında, tüm PATLIB ofislerinden gelen 26 adet sunum özetinden hangilerinin programda yer alması gerektiği üzerinde mutabakata vardık. Bu özetler içerisinde en dikkat çekici olan ve diğer PATLIB ofislerinin ilham alabileceği uygulamaları özenle seçmeye çalıştık. Dikkat çeken diğer önemli nokta ise, EBİLTEM’e ait bir iyi uygulama örneğinin de programa dahil edilmesi oldu. Bu nedenle PATLIB 2012, hem Program Komitesindeki rolümüz hem de iyi uygulama sunumumuz sebebiyle ayrı bir öneme sahip durumda. Ayrıca programda yer alacak her panel oturumunun moderatörlüğünü Program Komitesi üyeleri yapacak. Sonuç olarak, sorumluluğumuzun verdiği haklı gurur ile birlikte, Manchester’ da bizi zorlu ve yorucu bir konferans bekliyor olacak.  



Buluş ve Yenilik Peşinde Koşan Firmalar

Araştırma firması Thomson Reuters, inovasyonun en önemli göstergelerinden olan patent sayıları ve bilimsel çalışmaları temel alarak oluşturduğu Top 100 global yenilikçi firmalar listesini yayınladı.

Listenin en tepesinde, her çalışanın günlük iş hayatında vazgeçilmezi olan post-it mucidi 3M firması bulunuyor. İkinci sırada ise İsviçreli ABB firması yerini almış durumda. Algıda yenilikçi imajını çok net olarak yaratmayı başarmış olan APPLE ise 9 Sırada bulunuyor.

Listede yer alan yenilikçi firmaların ülkesel dağılımına bakacak olursak, beklendiği üzere ABD yine en inovatif firmalara ev sahipliği yapıyor. Japonya, Fransa ve İsveç köklü firmalarının avantajını da kullanarak istatistikte üst sıralardaki konumunu korumuş. 

Yenilikçi firmaların faaliyet gösterdikleri alanlara baktığımızda, elektronik ürünler, kimya sanayi ve bilgisayar teknolojilerini görüyoruz. Tüketici ürünleri, makine ve telekomünikasyon endüstrisi ise en yenilikçi firmaların çalıştıkları diğer sektörler.

Aslında yenilikçi firmalar üzerinde inceleme yapan sadece Thomson Reuters firması değil, bu konuda araştırmalarından faydalanabileceğimiz Fast Company ise farklı bir liste ile karşımıza çıkıyor. Daha çok bilişim ve elektronik sektörüne ağırlık verse de incelemekte fayda var.

2011 Yılının Patent Şampiyonları
           
Patent Araştırma firması IFI Claims’in açıkladığı raporda USPTO üzerinden firma isimleriyle yaptığı araştırma sonucunda 2011 yılını Top 50 patent sahibi firmaları belirlendi. Rapor sonucuna göre 2011 yılının patent şampiyonu 6180 gibi yüksek bir rakam ile IBM firması oldu. IBM’in en yakın rakibi ise bu seneye mobil teknolojileri ile damgasını vuran ve APPLE ile giriştiği patent savaşıyla adını sıkça duyduğumuz SAMSUNG firması oldu. 3 ve 7 arasında Japon elektronik firmalarını görüyoruz ancak patent sayıları birbirlerine çok yakın. 

Aralarında, mobil ve sosyal ağ teknolojilerinde kendisine yer aralamaya çalışan Microsoft firmasını görüyoruz. Ancak iPhone ile akıllı telefon pazarının tamamen değişmesine sebep olan APPLE listenin çok gerisinde (39) kaldı. 

2012 yılının Top 10 Bilişim Teknolojileri

Gartner Araştırma Şirketi tarafından her yıl belirlenen Top 10 stratejik bilişim teknolojileri listesi 2012 yılı için açıklandı. Her ne kadar bazı bilindik teknolojileri içerse de, Gartner uzmanları bu teknolojilerin farklı kullanım alanları ile farklı sonuçlar doğuracağını öngörüyor.
 İşte 2012 için öngörülen bilişim teknolojileri;

  • Mobil uygulamalar ve arayüzler
  • İçeriksel ve sosyal kullanıcı deneyimi
  • Internet of Things (IoT). Fiziksel varlıkların ve objelerin mobil cihazlara bağlanması
    • Gömülü sensörler
    • Resim tanıma
    • Yakın Alan İletişimi (NFC)
  • Gelecek Nesil Mantıksal Çözümleme
  • Çok Büyük Verilerin Yönetimi ve Depolanması 
  • Ultra Az Enerjili Serverlar
  • Bulut Bilişim

Gartner Symposium/ITxpo’ da sunulan bu çalışmanın orijinaline ulaşmak için tıklayın.


Eureka


Çoğumuzun zihnini sıklıkla meşgul eden fikirlerden bazıları üretimimizi artıralım, üretim süreçlerimizi yenileyelim, hatta yepyeni bir ürün ya da hizmet geliştirelim ki pazarda lider olalım, pazara ilk giren olarak pastanın en büyük parçasını tabağımıza alalım değil mi? Herkes buraya kadar hem fikir, olay “peki ama nasıl?” aşamasına geçtiğimizde tıkanıyor. Konuyu ciddiye alıp bu işi nasıl kotarırım diye hal çare arayanlar bu sefer de sorup soruşturdukça değişik destek mekanizmaları ve fon araçları ile tanışıyorlar. Sadece kısaltmalardan ibaret gibi algılanan öğrenmeye çalıştıkça daha karmaşık görünen bu destek elemanlarından birinden bahsediyoruz bu ay: EUREKA.

Kimler katılabilir? Projeler hangi konular üzerine kurgulanmalıdır? Hibe nasıl dağıtılır? İlk anda akla gelen bu soruların cevaplanması, aklındaki fikirleri gerçeğe dönüştürmek isteyen KOBİ’ler için tünelin ucundaki ışık olacaktır.

Bilinmesi gereken ilk konu bu hibelerden faydalanmak istiyorsanız muhatabınız TÜBİTAK’tır. Çünkü oluşturmak istediğiniz uluslararası işbirlikleri ulusal kaynaklar (TEYDEB) ile desteklenmektedir ki bu da bir TÜBİTAK programıdır. 39 ülkenin üyesi olduğu EUREKA’nın üyelerinden biri de Türkiye’dir, yani Türk firmaları da EUREKA’ya dâhil olabilir.

Konuyu araştırmaya başlayan sanayicimiz EUREKA ana başlığı altında 4 ayrı program bulacaklardır. Aklındaki fikrin kısa zamanda ticarileşebilecek ürün, süreç ve hizmetler ile sonuçlanacağına inanan firma yetkilisinin öncelikle  “İkili Ve Çoklu İşbirliği (Standart) Projeleri” ile ilgilenmesi faydalı olacaktır. Ya da proje fikrinizin stratejik öneme sahip teknoloji alanlarında olduğunu ve ülkeler arasında yakın işbirliği sağlanmasını ve ikili veya çoklu projeler halinde çok daha kolaylıkla ilerleyebileceğinizi düşünüyorsanız “Şemsiyeler (Umbrellas)” tam da sizin için oluşturulmuş bir başlık. Belki de rekabete açık bir vizyonunuz vardır ve konunuz ile ilgili bazı araştırmalar yapılması gerektiğine inanıyorsunuzdur? Öyleyse Avrupa’daki sektör liderlerinin uzun vadeli Ar-Ge işbirlikleri oluşturmasını ve böylece rekabet öncesi araştırma ortaklıklarının kurulmasını destekleyen “Kümeler (Clusters)” başlığının hedef segmenti içinde siz varsınız. 

EUREKA içinde bir program var ki KOBİ’lerin EUREKA Programına katılımını artırmayı ve projelerde daha etkin rol almalarını hedeflemektedir. Daha önce saydıklarımızdan hiçbirine tam olarak kendinizi yakın görmediyseniz EUROSTARS Programını değerlendirebilirsiniz.

Diyelim ki proje konumuzu ve ilgili programı seçtik, nasıl olacak da proje konsorsiyumunu oluşturacağız? Bir EUREKA projesi başlatmak için iki farklı EUREKA üyesi ülkeden en az birer katılımcı olması gerekir, EUREKA üyesi ülkelerdeki firmalar, üniversiteler veya araştırma kurumları proje ortağı olarak yer alabilirler. Mevcut bir proje teklifine ortak olarak dahil olmanız da mümkün! Burada EBİLTEM olarak sizlere yardımcı olmayı öneriyoruz. Üyesi olduğumuz ağlar üzerinden 50 ülkede 600’den fazla ofise ulaşabiliyoruz ki bu ülkeler Monako ve San Marino hariç tüm Avrupa Eureka üyelerini kapsamaktadır. Proje fikrinizi ve ihtiyacınız olan proje ortağınızı sizler için dünyanın dört bir yanına duyurarak sizin için en uygun ortakları bulabiliriz. Aynı zamanda TÜBİTAK Eureka Ofisi de size bu konuda destek sağlayacaktır.

Süreçte kaldığımız yerden devam edecek olursak, programınızı seçtiniz, ortaklığınızı oluştururken EBİLTEM’in geniş ağından faydalandınız ve projenizi yazma işlemini tamamladınız. Ya şimdi? Sırada proje önerisinin kuruma teslimi var; önerinin PRODİS uygulaması ile elektronik ortamda gönderilmesi, diğer ek belgelerin ise posta veya kurye yoluyla TÜBİTAK’a ulaştırılması gerekmektedir. Proje önerisi gönderildikten sonra değerlendirme süreci başlatılacaktır. Proje önerinize atanacak hakemler hakem değerlendirme süreci doğrultusunda değerlendirme raporu hazırlayacaklardır. Gelen değerlendirme raporlarındaki bilgiler, ilgili Teknoloji Grubu Yürütme Komitesinde görüşülerek önerinin kabul, ret ya da revizyon kararlarından biriyle sonuçlanması sağlanacak ve karar tarafınıza iletilecektir.
 
Son olarak ilginiz dağılmadan 2012 için açık çağrıları da taramak isterseniz düşüncesi ile hepsini bir dosyada topladık, Bir Tık Yeter... Kolay gelsin!



COMPANY MISSION: NEDEN FARKLI, NEDEN ÖNEMLİ?

COMPANY MİSSİON: NEDEN FARKLI, NEDEN ÖNEMLİ?

Türkiye’de 1 milyondan, İstanbul’da 300 binden, İzmir’de 90 binden fazla firma küresel ticari sistemin çarklarında, tüm dünyadaki binlerce muadili arasından sıyrılarak ticari işbirliği potansiyellerini çeşitli yollardan artırmaya çalışmaktalar. Yerel ve küresel milyonlarca firma ile yüzdüğünüz bu rekabet denizinde hayatta kalabilmek için fark yaratmak, muadillerinizden farklı bir şeyler yapmak zorundasınız.

Örneğin küçük ve orta ölçekli bir firmaysanız yüksek ihtimalle yıl içinde minimum 2 fuara ya da yurtdışı ziyaretine katılım göstermekte, bu araç için belirli bir bütçe ayırmaktasınız. Fakat ciddi iş potansiyeli taşıyan bu aktiviteleri halen geleneksel yöntemlerle planlayıp yönetenlerdenseniz, fark yaratmak için doğru yolda olmadığınızı söyleyebiliriz. Elinizdeki araçlardan sağlayacağınız getiri, yeniliklere ilişkin farkındalığınız ile doğru orantılıdır. Bu yüzden de uluslararası bağlantılarınızı ‘broşür-kartvizit değişimi’ benzeri cılız işbirliği temaslarından öteye geçirmek aslında sizin elinizde.
 
Bu sayının özel dosyası olarak belirlediğimiz “Company Mission” elinizin altındaki verimlilik anahtarlarından birisidir. Altında sayısız fırsat barındıran bu kavramın ne olduğu ve neden önemli olduğu ile başlayalım. Company Mission, çift taraflı işleyen bir uluslararası işbirliği aracıdır:

· Yurt dışında gerçekleştirilecek bir aktiviteyi tamamlayıcı olarak ya da doğrudan aktivitenin kendisi olarak düzenlenen birebir firma ziyaretleri ve özel toplantılar,

· Yurt dışından gelecek bir firmanın talepleri doğrultusunda bölgemizdeki uygun firmaların bilgilendirilmesi, firma ziyaretlerinin ayarlanması.

Bu tanımlardan hareketle kavramı ticari heyet gibi benzer aktiviteler ile eşdeğer tutmak olası fakat hatalı bir düşünce olacaktır. Çünkü Company Mission ‘firma odaklı’ bir aktivitedir. Belirli bir sektörde birçok küresel firmanın bir araya getirildiği bir tanışma-görüşme ortamı düzenlemek yerine firmanın spesifik bir talebi üzerine ( x konusunda taşeron arayışı, y üzerine distribütör arayışı vb.) bu talebi karşılayabilecek partnerler aranır. Doğrudan işbirliği potansiyeli olan firmalar ile görüştürülmek üzere çalışma yürütülür.

Company Mission kavramına önem atfetmemizin birkaç sebebi var. Öncelikle kavramın sağladığı servis odaklanmış bir servistir. Uluslararası ağların güven odaklı çalıştığı bilinen bir gerçek. Company Mission bu güven ortamını oluşturan araçlar arasında en etkililerden biridir. Size referans olan bir Avrupa İşletmeler Ağı partneri aracılığı ile yabancı bir firmanın ziyaret edilmesi ‘güven atmosferinin yaratılması’ için yeterli olacaktır.

İkinci olarak bu aracı kullanırken sizinle birlikte gönüllülük usulü çalışacak Avrupa İşletmeler Ağı partneriniz bulunmaktadır. Tüm süreç boyunca bu iş işin görevlendirdiğiniz bir departman gibi size destek olacak ofis, bir telefon uzağınızda olacaktır. 
 
Son olarak Company Mission aracı ile Avrupa İşletmeler Ağı Partnerinizin bir araya gelmesi ile oluşan ikili, 50 ülkelik bir coğrafyada, yukarıda toparlamaya çalıştığımız tüm avantajlara sahip olma imkanını ayağınızın altına serecektir. Kendi kontaklarınız ile erişemeyeceğiniz bölgeler artık size daha yakın olacaktır. Erişebileceğiniz noktaların tamamını sıralayabilmek isterdik, fakat 600’e yakın noktayı buraya sığdırmamız pek mümkün olmadı. Küçük bir örneklem için;

 

CM UYGULAMA METODU: ÇARKIN DİŞLİSİ OLMAK

Bir Company Mission düzenlenmesi farklı olay ve fikirlere bağlı olarak tetiklenebilmektedir. Bu tetikleyici unsur kimi zaman bir fuar, kimi zaman kişisel bir araştırma, kimi zaman geçici bir fırsat olabilmekte. Bu bağlamda bu yaratıcı düşünceleri tek tek sıralayarak bir kalıba sokmak çok doğru olmasa da fikir vermesi açısından sık karşılaşılan birkaç durumu örnek olarak verebiliriz:

· İhtisas Fuarı Çıkışlı Company Mission Talepleri: Uluslararası ihtisas fuarına katılacak bir firmanın, katıldığı ülkede belirleyeceği spesifik firmalar ile fuara paralel olarak ikili görüşmeler, firma ziyaretleri organize edilmesi talebidir.

· Araştırma Çıkışlı Company Mission Talepleri: Pazar araştırması, ürün incelemesi gibi yöntemler sonucu belirli bir bölgede hedef firmaların belirlenmesi durumunda ortaya çıkan ziyaret gerçekleştirme talepleridir.

· Ticari Fırsat Odaklı Company Mission Talepleri: Firmaların bir ticari fırsat üzerine hedef odaklı bir plan ile hareket ederek bölgedeki uygun firmalar ile görüşme ayarlanması talepleridir.

Tüm bu farklı motivasyonlarda ortak nokta, adına Company Mission düzenlenen firmaların üzerlerine düşen girişimcilik ve araştırma görevlerini gereğince yerine getirmiş olmalarıdır. Bu noktanın altını çizmekte fayda var: EBIC-Ege olarak aradığımız firmalar yenilikçi iş modellerine ve araştırmaya açık, geleneksel araçları yeni yaklaşımlar ile harmanlayabilmiş firmalardır!

  Firma olarak üzerine düşen planlama-inceleme-araştırma görevini yerine getirerek ve işbirliği ihtimali yüksek bölge ya da hedef firmalar tespit ettiyseniz, detaylar üzerinde çalışmak üzere EBIC-Ege ile temasa geçmeniz gerekmektedir. Sürecin geri kalanı şu şekilde düzenlenmektedir:
  
  1. EBIC-EGE’nin Hedef CM Ülkesindeki Avrupa İşletmeler Ağı (AİA) Partneri ile Temasa Geçmesi
  2. AİA Partnerimizin Bölgedeki Firmaları Bilgilendirmesi
  3. Görüşmek İsteyen Firmaların Belirlenmesi ve Kataloğun Oluşturulması
  4. Kataloğun EBIC-Ege’ye İletilmesi ve Firmamızın İncelemesine Sunulması
  5. Firmamızın İncelemesi Sonrası Görüşme Takviminin Kesinleşmesi
  6. COMPANY MİSSİON

SOMUT ÖRNEKLER: BAŞARILI CM DENEYİMLERİ

Tüm bu anlatılanlar somut örneklere dökülmedikçe zihinlerde kolay kolay yer etmiyor. Sanayici haklı olarak emek vereceği bir aktivitenin nelere gebe olduğunu, daha önce nasıl uygulandığını görmek istiyor. EBIC-Ege olarak bu konuda şanslı konsorsiyumlardan biriyiz, zira bu bölümü kaleme alırken yaşadığımız tek sıkıntı hangi Company Mission tecrübemizi yazsak oldu! Netice olarak madalyonun iki yüzünü de gösterebilmek için Türkiye’de ağırladığımız Gram Equipment’ın ve bu ay içinde İtalya’ya gidecek olan Çağlar Doğal Ürünler’in hikayelerini sizlerle paylaşmaya karar verdik.

Gram Equipment-Danimarka’dan İzmir’e Bir Değişim Hikayesi:

Danimarkalı dondurma makineleri üreticisi Gram Equipment, uzun süredir beraber çalıştığı Doğu Avrupalı tedarikçilerini değiştirme kararını aldığında bu değişimin bu kadar çabuk ve verimli şekilde atlatılacağına ne kadar inanıyordu bilemiyoruz. Fakat Danimarka’daki Avrupa İşletmeler Ağı partneri “Agro Park” ve EBIC-Ege’nin destekleri ile sürecin sancısız tamamlandığını bugün gönül rahatlığı ile söyleyebilmekteyiz.

Firma yeni tedarikçiler için yaptığı araştırma sonucu rotasını Türkiye’ye çevirme kararı aldığında, bu kararı Agro Park ile paylaşmıştır. Danimarkalı partnerimiz haberi aldıktan sonra vakit kaybetmeden bizimle temasa geçti. Agro Park’tan aldığımız bilgiler doğrultusunda Gram Equipment’ın aradığı tedarikçilerden beklentilerini ve diğer teknik detayları içeren bir profili hazırlandı. Ardından bu profil veri tabanımızdaki firmalara gönderilerek talepler toplandı.

Gelen taleplerin uygunluğu EBIC-Ege uzmanlarınca değerlendirildikten sonra Gram Equipment’ın incelemesine sunacağımız Company Mission kataloğumuz hazırdı. Agro Park aracılığı ile firmaya ilettiğimiz katalog onay aldıktan sonra geriye detayları organize etmek kalmıştı: saati saatine işleyecek bir görüşme takvimi.

Gram Equipment’ı 2011 yılında 2 kez İzmir’de ağırladık. Yukarıda bahsi geçen detaylar 2-4 Şubat 2011 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz ilk etkinliğe ilişkindir. Bu Company Mission kapsamında 9 firmamız Gram Equipment ile görüşme fırsatı elde etti. Firmanın ikinci ziyareti 21-25 Mart tarihlerinde gerçekleşti. İkinci Company Mission kapsamında da 17 firmamız Gram Equipment ile tanışarak potansiyel işbirliği ihtimalini masaya yatırma fırsatı buldu.

Bugün itibari ile Gram Equipment bahsi geçen Company Mission’lar kapsamında bölgemizden 4 yeni tedarikçi kazanmış durumdadır. Ayrıca firmalarımız da küresel çapta bir firma ile çalışma, uluslararası iş kültürüne en üst seviyeden adapte olma imkanına eriştiler.

Çağlar Doğal Ürünler-Sanal Ortamdan İtalya’ya:

Türkiye’den İtalya’ya uzanan bu hikaye aslında daha çok sıcak. Hatta bu satırlar yazılırken Company Mission hazırlıklarında son rötuşlar yapılıyor. Fakat bülten size ulaştığında İzmir Urla’da yerleşik Çağlar Doğal Ürünler isimli firmamız İtalya’nın Calabria bölgesinde 3 firma ve 1 İtalyan profesör ile görüşmelerini tamamlamış bir şekilde Türkiye’ye dönmüş olacak!

İtalyan firmanın Avrupa İşletmeler Ağı üzerinde yayınladığı teknoloji transferi talebini haftalık e-bültenimizin 41. Sayısında gören Çağlar Doğal Ürünler’in, firma ile görüşmek istediğini bize iletmesi tüm hikayenin başlangıç noktasını oluşturuyor. 2011’in Ekim ayı içerisinde karşılıklı iletişim bilgileri ve firma detaylarının AİA ofislerince değiştirilmesini takiben firmalar arasında başlayan görüşmeler kısa sürede hızlandı. Aralık ayının ortasına gelindiğinde mutabakat anlaşması imzalama aşamasına gelen firmalar için ziyaret kaçınılmaz bir duruma gelmişti.

İtalya’dan davet alan Çağlar Doğal Ürünler’in davete icabet göstereceği kesinleştiğinde ise doğal olarak akıllara ilk gelen bir Company Mission’ın düzenlenme ihtimali oldu. Ne de olsa firmamız İtalya’ya kadar gidecekti, ziyareti çeşitlendirme, birkaç işbirliğinin daha temelini atma ihtimalini elimizin tersiyle itemezdik. Vakit kaybetmeden İtalyan ofis ile temas kurarak bölgede firmamıza uygun başka şirketler olup olmadığını sorduk. İtalyan ofis bölgesinde gerçekleştirdiği tarama sonucunda firmamız ile görüşmek isteyebilecek farklı firmalar ve akademisyenler olduğunu bize iletti. Artık Company Mission için ihtiyaç duyduğumuz şartlar oluşmuştu.

Gelinen noktada Çağlar Doğal Ürünler zaten gideceği İtalya’da ana amacından kopmadan birkaç firma ziyareti daha gerçekleştirme imkanı bulacak. Görüşeceği kişiler arasında bir İtalyan üniversitesinin firmamız ile ilgili bölümünün dekanı da yer alıyor. Firma için kendi kontakları ile ulaşmakta çok zorlanacağı noktalara, kısa süre içinde ulaşma imkanı doğdu.

Tüm bu anlatılanlar sizin için de mümkün olabilir; elbette yeni yöntemler denemeye, üzerinize düşenleri yerine getirmeye ve birlikte çalışmaya hazırsanız…