EBİLTEM blog sayfasına hoşgeldiniz.

Üniversite-Sanayi İşbirliği, Teknoloji Transferi, Patent, Avrupa Birliği Projeleri, Teknoloji Trendleri ve İnovasyon...

ShareThis

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Uyuyan Patentler İçin Ticarileştirme Opsiyonları


 
Türkiye, 1995 yılında çıkarılan patent kanunu ile kendi patent yolculuğuna sessiz bir başlangıç yaptı. O yıldan bugüne, patent başvurularının yapıldığı tek kurum olan Türk Patent Enstitüsü ve diğer kurumların (özel/kamu/üniversite) çalışmaları ile patent konusundaki farkındalık giderek büyüdü. Ancak ne yazık ki gelişmiş ülkeler ile karşılaştırıldığında patent başvuru sayılarımız (hem ulusal hem de uluslar arası) çok gerilerde kalmaya devam etti. Avrupa Patent Ofisi (EPO)’ nin yayınladığı 2011 verilerinde bu durum açık bir şekilde görülmektedir. 2002-2011 yılları arasında 60.000 Avrupa patent başvurusu ile ABD birinci sırada iken, Türkiye 714 başvuru ile çok gerilerde kalmıştır. Aradaki fark, hızlı bir şekilde patent başvuru sayılarımızı arttıracak modelleri geliştirmemiz gerektiğinin açık bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

Hem mevcut patent kanunundaki eksiklikler/yetersizlikler hem de ülke genelindeki buluşçularımızın patent konusundaki bilgi ve algı eksikliği ülkemizi bu düşük rakamlar ile baş başa bırakmaktadır. Her ne kadar buluş yapmaya meraklı bir millet olsak da koruma konusunda aynı gayreti gösteremiyoruz. Patent alınarak koruma sağlanan buluşlarda ise ekonomik hayata kazandıramama yani ticarileştirememe sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu durum, araştırma-buluş-koruma-pazara girme süreçlerini gerçekleştirebilen firmalar için olmasa da Üniversitede araştırmalarını yapıp buluşa imza atan öğretim elemanları için sorun oluşturmaktadır.

Bildiğiniz gibi, mevcut patent kanununa göre, Üniversite öğretim üyesinin yaptığı buluş, serbest buluş olarak sayılmakta ve patent hakları kendisine ait olmaktadır. Bu durumda, buluş yapan akademisyen patent başvuru işlemlerini de kendisi gerçekleştirmek durumunda. Yani, patent başvurusu ve sonrasındaki ticarileştirme işlemleri ile ilgili olarak Üniversitenin bir yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmuyor. Sonuç olarak, buluşçu akademisyen elinde patent tescili ile buluşunu nasıl pazara süreceğini kara kara düşünmesi için yalnız bırakılıyor. 

Yeni patent kanunu tasarısı taslağında yapılan değişiklikler ile Üniversite öğretim üyelerinin yapacakları buluşlar ve patent hakları konusunda önemli gelişmeler bizi bekliyor olacak. Yeni tasarıya göre (Madde 9 ile – 551 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 41. Maddesinde yapılan değişiklik), öğretim üyesi buluşunu yaptıktan sonra bağlı bulunduğu Üniversite’ye buluşunu bildirmek ile yükümlü olacak. Dolayısı ile Üniversite, söz konusu buluşun korunmasına ve daha sonrasında ticarileştirilmesine karar verirse buluş bildirimini takip eden 3 ay içerisinde patent başvurusunu yapmak ile yükümlü oluyor. Bu durumda sürecin nasıl işleyeceğine dair soru işaretleri oluşturan bazı belirsizlikler ortaya çıkıyor. Buluşun değerlendirmesini, patent başvuru işlemlerini ve ticarileştirme süreçlerini üniversitede hangi birim/bölüm üstlenecek ve yürütecek? Gerek üniversitelerin alt yapı ve personel yetersizlikleri gerekse ülkemizdeki ticarileştirme mekanizmalarının tam oturmamış olması, yeni tasarının getireceği işleyişin nasıl olacağı konusunda bizleri düşündürüyor. Dilerseniz bu belirsizlikleri karar vericilere bırakalım ve buluşların ticarileştirilmesi sürecine kısa bir göz atalım.

Araştırma-buluş-koruma-ticarileştirme süreçlerinden ilk 3 aşamanın tamamlanmasından sonra “bölüm canavarı” diye tabir ettiğimiz ticarileştirme kısacası “para kazanma” kısmına adım atılır. Bir akademisyen için belki de en zor bölüm burasıdır. Buluşunu yaptıktan sonra patent başvurusunu gerçekleştiren akademisyen tekrar yeni buluşların peşini kovalamak ister, ancak mevcut buluşun ekonomik hayata kazandırılması gerekir. Bu son adımı tamamlamak için kabul görmüş metotlar ve araçlar kullanılsa da bu amaca hizmet eden yeni girişimleri de görmek mümkün.

Avrupa Komisyonu’nun “IPR Valorisation” Uzman grubunun patentlerin ticarileştirilmesi ile ilgili önerilerinin yer aldığı dokümanda olası araçların değerlendirmesini bulmak mümkün. Raporda, DG Enterprise and Industry nin gerçekleştirdiği KOBİ anket çalışmasındaki patentli teknolojiler için potansiyel ortak bulma araçlarına yer verilmiş. Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da halen kişisel kontaklar bir numaralı ortak bulma yöntemi olarak karşımıza çıkıyor.

 
Ancak söz konusu Üniversitelerden çıkan patentler olunca, aynı yöntemlerin ve araçların akademisyenler tarafından kullanılması çok kolay olmuyor. Ticarileştirme süreçlerinin değerlendirilmesi, seçilmesi ve yönetilmesi işlemlerinin akademisyenler yerine Üniversite bünyesinde yer alan Teknoloji Transfer Ofisi ya da Proje Yönetim ofisleri tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Ancak yine de buluşçu akademisyenlerin ticarileştirme faaliyetleri için yararlanabilecekleri bazı araçlar ve girişimler mevcut. Patentli buluşların ticarileştirilmek istenmesi fakat başarılamaması veya patent sahiplerinin bu konuda hiçbir çalışma yapmaması sonucu ortaya çıkan “uyuyan patent” lerin artması, bu çalışmaların hayata geçirilmesini tetikleyen unsurlar olarak gösteriliyor.

Dijital yaşama (iş ve özel hayat) geçişte büyük bir ivme yakaladığımızı kabul edersek, elektronik platformlar bu süreçler için de uygun çözüm olmaya aday durumda.  Bu konuda hayata geçirilmiş örnekleri bulmak mümkün. İlk akla gelen, Danimarka Patent Ofisi tarafından hayata geçirilmiş olan “IP Marketplace”.  Patent ve diğer sınai mülkiyet sahipleri ile bu varlıkları satın almak veya lisanslamak isteyenleri bir araya getiren bir platform. Eğer bir firma buluşunu patentlemiş ancak bu teknolojiyi ekonomik yaşama geçirememiş ise bu platformdan faydalanabilir. Aynı şekilde bir akademisyen de patentli buluşunu bu platform aracılığı ile satabilir ya da ilgili kişi/firmaya lisanslayabilir. Bir diğer örneğimiz ise Güney Kore’den. IP Mart adıyla oluşturulan platform da patentli buluşların ticarileştirilmesi için buluşçulara destek sağlıyor.

Bu platformlar ülkelerin Patent Ofisleri veya ilgili Üniversitelerin Teknoloji Transfer Ofisleri tarafından oluşturulabileceği gibi, ticari kurumlar tarafından da hayata geçirilebilir ve yönetilebilir. Bu konuda çalışmalarını sürdüren bazı platformları aşağıda bulabilirsiniz.


Verilen örnekler, buluşun patentlenmesinden sonra yapılacak ticarileştirme çalışmalarına yönelik olmasına rağmen, WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Hakları Organizasyonu) bu işlemlerin patent başvurusu esnasında başlaması gerektiğini düşünüyor. WIPO, yeni patent başvuruları için lisanslama isteği opsiyonu ekleyerek, potansiyel yatırımcı veya ortaklar ile patent sahibinin buluşmasını kolaylaştıracak hamleyi hayata geçirdi. Bu Özellik ile PatentScope üzerinden tarama yaparken ”lisanslanmaya uygun” olan patentleri görüntülemek mümkün olabiliyor.

Ayrıca sektöre özel oluşturulan platformları da görmek mümkün. Yine WIPO önderliğinde ve ilaç firmalarının da desteği ile ilaç sanayine yönelik patentlere ulaşımı kolaylaştıran bu sistem, sağlık alanındaki buluşlara ihtiyaç duyan firmalar ile buluş sahiplerinin bir araya gelmesi için ortak bir zemin yaratıyor. Aynı şekilde, HIV/AIDS hastalığı ile mücadele için gerçekleştirilen patentli buluşlar http://www.medicinespatentpool.org/ platformu ile lisanslanmayı bekliyor.

Ülkemizde her ne kadar patentli buluşların ticarileştirilmesi için risk sermayesi, yatırımcı melekler, kuluçka merkezleri gibi mekanizmalar (bkz: Melek Yatırım ve Girişim Sermayesi – Semih Erden) kullanılsa da elektronik ortamda işleyiş gösteren bu tür sistemlere de ihtiyaç duyuyoruz. Özellikle ticarileştirme süreçlerine pek dahil olmayan buluşçu akademisyenlerimizin patentlerini olası yatırımcılar ile buluşturmanın yollarından biri yukarıda örnekleri verilen platformlardır. Bu mekanizmaların oluşturulmasında finansal kaynak yaratılması konusunda kamu kurumlarına, uygulamaya geçirilmesi aşamasında ise Üniversitelere ve Teknoloji Transfer Ofislerine görevler düşmektedir.





Üretimde Kullanılan Suyun Hikayesi!

Günümüzün en büyük sorunlarından bir tanesi de kaynaklardaki kıtlık. Toplumda yaratılan farkındalık ile tüketilen her türlü enerji, gıda ve tabii ki su olabildiğince azaltma yoluna gidiliyor. Toplumun bir parçası olarak bu hareketlenmeden nasibimizi yürüttüğümüz bir proje ile aldık: Switch4Food (S4F) Tam ismi ile; “Services for Water and InTegrated TeCHniques for Food Industry”

Sekiz ülkeden 9 ortak olarak çıktık bu yola. Başarıyı yakalamak için hedef bir sektör belirledik, gıda üreticileri. Amacımız bu sektöründeki KOBİ’ lerde kullanılan su kullanımı ve atık su yönetimi üzerine iyi uygulama örneklerinin belirlenerek analiz edilmesi ve katılımcı ülkeler arasında transfer edilmesini sağlamaktı.
Nasıl yerine getirecektik bu hedeflerimizi? Her şeyi adım adım planlamıştık:  öncelikle gıda sektörünün mevcut durum analizi yapılacak, bunun için de en yaygın yöntem olan anket kullanılacaktı. Daha sonra tüm ilgili gıda firmalarını bir araya getirebilecek Gıda Kulüplerinin kurulması gerekiyordu. Bu kulüpleri ileride destek alabileceği Çevre Danışmanlık firmalarının işbirliği de sağlanacaktı. Son olarak ise firmalarımızda görülen sorunlara çözümlerin sunulması ve yerel uygulamalar vardı. Aynı zamanda oluşturulacak Sanal Kulüpler üzerinden tüm ortakların firmalarının da sisteme dahil edilmesi ile uluslararası bir paylaşım alanın oluşturulması hedeflenmişti.


Bu program çerçevesinde oldukça yoğun çalışıldı. Öncelikle bilgilendirme toplantıları yapılarak hem üretici hem de çevre danışmanlık firmalarına ulaşıldı. İlkokulda öğrendiğimiz “suyun çevrimi” nden tutun da yeni Çevre Mevzuatı ve AB yasalarına uyumluluğa, su kaynaklarından firmalarda bulundurulması gereken Çevre Görevlilerinin yükümlülüklerine, Su Kirliliği Yönetmeliğine kadar uzman kişiler tarafından bilgilendirmeler yapıldı. Toplantılarda beklentiler ve öneriler tartışıldı. Her toplantı bir sonrakinin girdisi olacak şekilde sohbet havasında gerçekleştirildi. Yine bu toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda firma ziyaretleri yapılmasına karar verildi.



Katılımcı firmalarımızdan bazılarının misafirperverliği ile sırası ile Acemoğlu Gıda, Boyacıoğulları Ömür Süt, Anadolu Efes, Tamtad Konserve’ye ayrı ayrı geziler düzenlenerek yerinde uygulama örnekleri incelendi.

Katkılarından dolayı tüm firmalarımıza teşekkür ederek, ziyaret notlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Tüm firmalarımızda üretim sürecinde suyun oldukça önemli bir yere sahip olduğu öncelikle belirtmek istediğim bir konu. İşlenecek ürünün fabrikaya girişini yapması itibari ile su ile haşır neşirliği başlıyor. Bu kadar çok suyun tüketilmesinin yanında tüm firmalarımızın suyun yeniden kullanılması ve üretim sırasında daha az tüketilmesi konusunda oldukça hassas oldukları ise diğer önemli bir konu! Öyle ki kasalardan malzemenin boşaltılmasında, ilk yıkamada, üretilen ürünün içinde, temizlikte oldukça farklı dozajda ve farklı kirlilik yükünde su kullanılıyor. Ancak kullanılan su muhakkak gerekli uygulamalar ile geri döndürülerek prosesin başka bir noktasına ulaştırılıp yeniden değerlendiriliyor.

Bu manzaralar Türkiye’den, peki diğer ortaklarımızın firmalarında neler yapıldığını, sorunların nasıl çözüldüğünü, uluslararası bir çevre danışmanlık firmasına danışmak istersek gerekli bilgileri nasıl alırız?

Bunun için proje kapsamında geliştirilen yukarıda da belirttiğim gibi Sanal Kulüplerimiz var, ya da bizim deyimimizle: Mekandan Bağımsız İş Platformu! Öyle bir yer düşünün ki; toplantılar SİZ ne zaman isterseniz, nerede olmasını arzu ederseniz orada gerçekleşiyor! Bir başka deyişle platforma dahil firmaların, toplantı taleplerini uygun oldukları zamana ve güne göre planlayarak bulundukları yerden bağımsız olarak, telekonferans, skype vb. gibi iletişim araçlarıyla görüşmelerini gerçekleştirmesidir.

Pilot olarak seçilmiş sektör Gıda olduğundan dolayı gıda sektörüyle ilişkili bir firma iseniz; Evet, sizleri arıyoruz! Daha önce de belirttiğim gibi bu platformun yer ve konumdan tamamen bağımsız olmasından dolayı firmaları bulmak ve toplantı talebinde bulunmak çok kolaydır. Ayrıca uluslararası iyi uygulama paylaşımını desteklerken iş ortaklıklarını ve teknoloji transferi olanaklarını da kolaylaştırmaktadır.

Hemen SWITCH4FOOD – “Mekandan Bağımsız” İş Platformunu ziyaret edin ve profilinizi oluşturun. Profiliniz onaylandıktan sonra uygun olduğunuz zaman dilimlerinde firmalara toplantı talebinde bulunun ve iletişime geçin!