EBİLTEM blog sayfasına hoşgeldiniz.

Üniversite-Sanayi İşbirliği, Teknoloji Transferi, Patent, Avrupa Birliği Projeleri, Teknoloji Trendleri ve İnovasyon...

ShareThis

20 Temmuz 2012 Cuma

Bir İnovasyon Hikayesi: Firmalar için İnovasyonun Önemi











Bizimkisi “bir inovasyon hikayesi”; fikirden değere giden bir yolculuk… Bu yolculuğun ilk bileti aldığınız ve sahip olduğunuz fikirdir. Aklımıza bir fikir geldiği zaman hemen yanında da bir para sayma makinası beliriyor. Ama o iş o kadar da kolay değil. Fikir; geliştirilmesi, emek harcanması gereken bir ham madde bizler için. Nasıl bir kızı bin kişi ister bir kişi alır. Fikrin bir değere dönüşme şansı bundan da zor. İnovasyon Tüneli dediğimiz bir kavram: Fikrin geliştirilmesi, Ar-Ge çalışmalarının yapılması ve elde edilen verilerin bir değere dönüşmesi bu tünelin sonunda gerçekleşiyor. Ve tünelden çıkıp da gün yüzünü görme oranı 3000’de “1”, yani “3000” tane fikirden yalnızda bir tanesi inovasyonla sonuçlanıyor.

O fikri nasıl bulabilirim?
Fikrin bulunması hep bir ampulün yanmasına benzetilmiştir. Peki biz bu ampulü nasıl yakabiliriz? Ülkemizde yeni firmaların ilk 5 yıl içerisinde kapanma oranının %60 olduğunu düşünürsek, yeni fikirlerin değere dönüştürülmesinde bir problem olduğunu zaten görüyoruz.

1. Aşama: “Hazırlık” (Problemin her yönüyle incelendiği aşama) (Ürün ve insanlar hakkındaki özel bilgiler ve hayat ve olaylara dair genel bilgiler)
2.  Aşama: “Kuluçka” (Bilinçli olarak problemin düşünülmediği aşama)
3. Aşama: “Aydınlanma” (mutlu fikirlerin beklenmedik bir anda, herhangi bir çaba harcanmadan esin gibi birden ortaya çıktığı aşama)
Fikri bulduk, artık bizim de bir buluşumuz var! Hayır, bu doğru değil. Buluş/İcat fikirden sonra yapmış olduğumuz doğrulama, araştırma ve geliştirme faaliyetlerimiz sonucunda elde edilen ve probleme çözüm bulan son ürün veya servistir. İşte Ar-Ge, fikirden buluşa doğru giden bu yoldaki “Araştırma – Geliştirme” faaliyetlerinin tümüne denir. Ar-Ge fikrimizi doğrulama ve geliştirme çalışmaları sonucunda hamlıktan olgunluğa çevirir. Ancak bir problem daha var ki, buluşunu gerçekleştirdiğimiz ve çözüm olarak önerdiğimiz şey her zaman için bir değer yaratmayacaktır. Hatta ve hatta birçoğu, işte daha önce bahsettiğim gibi inovasyon tünelinde kaybolup gidecektir.

Evet şimdi, elimizde bir buluş var. Buluş ile getirilen çözümler bazen yepyeni bir cihaz, ürün, yöntem veya prosesin yaratılmasını sağlar. Bazen de bir buluş bilinen bir ürün veya proseste yapılan ilerlemeye dönük iyileştirmedir. Ancak bulunan çözümün bir değer yaratabilmesi için gerekli olan, ortak probleme uygulanabilir bir çözüm getirmesi ve kitlelerin ilgisini çekebilmesidir. Ancak ve ancak bu şekilde buluş bir değere dönüşebilir. Peki bu değer nedir? Bir çalışmanın inovasyon olarak adlandırılabilmesi için gerekli olan son katkı ticarileştirme ile ilgili bir geri dönüştür. Eğer siz daha inovatif ürünler ve servisler sağlayabiliyor ve yaptığınız işe bir katma değer sağlayabiliyorsanız işte o zaman inovatif bir girişim içindesinizdir demektir.

Görüldüğü gibi yapılan her Ar-Ge bir icat değildir. Her icatta size inovasyonu sağlamayacaktır. Yenilik/İnovasyon buluştan bir adım sonra gelmektedir ve buluşun ticari bir uygulamasıdır.

Peki “Yenilik” kavramı nasıl tanımlanıyor?
• Yeni fikirlerin ticari bir yarara dönüştürülmesi süreci,
• Farklı, değişik ve yeni fikirler geliştirerek bunların uygulanması,
• Yeni fikirlerin başarılı bir şekilde uygulamaya dönüştürülmesi,
• Yeni fikirlerin fırsata ve bu fırsatlarında uygulamaya aktarılması,
• “Ar-Ge, parayı bilgiye dönüştürmek iken; yenilik, bilgiyi paraya dönüştürmektir.” gibi farklı tanımlar yapılmaktadır.

Burada kadar paylaştığımız süreç, fikrin Ar-Ge’ sonucunda buluşla sonuçlanması ve inovatif yani ticarileştirilebilir bir ürün ve servisin ortaya çıkmasıdır.

Rekabet ve kısıtlar tetikleyici
Yalnız olsak ve ortam bizim için her zaman elverişli olsa ne kadar iyi olurdu. Öyle değil mi? Hayır değil aslında. Gelişimin en önemli tetikçisi rekabet ve kısıtlardır. Bir rakibiniz olmasa ya da talep etmeyen bir müşteri kesimine hitap ediyor olsanız. Neden gelişme ihtiyacı duyacaksınız ki. Ama biliyoruz ki, müşteriler artık her zamankinden daha fazla talep ediyorlar. Ve en önemlisi bu taleplerini bizlere ulaştırmaları artık daha kolay.

Daha önce hayatta kalmanın yolu hızlı ve kaliteli servis ve ürün sağlamaktan geçiyordu ancak şuanda hayatta kalmak yenilik için yatırım yapmaktan ve müşterinin ihtiyaçlarını o farkında olmadan tespit ederek taleplere karşılık vermekten geçiyor.

Artık bir şeyler koymadan, yatırım yapmadan kazanmayı düşünmek çok doğru değil. Müşteri odaklı olarak artık ürünü/servisi kişiselleştirerek “sizin için” konsepti altında ürün ve hizmet sunmamız gerekiyor ki müşterinin gerçekten hayallerini, isteklerini gerçekleştirebilelim.

Sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak temel motif: Farklılaşma

Bugünün ağır rekabet koşullarında ayakta kalabilmek ve büyüyebilmek için, firmaların ürünlerini, hizmetlerini, iş yapış yöntemlerini, yapılanmalarını ve sosyal sorumluluk anlayışlarını sürekli olarak değiştirmeleri, farklılaştırmaları ve yenilemeleri gerekiyor. Bu değişim ruhuna “inovasyon” deniyor.


Farklılaşmak, Ama Nasıl?
Küreselleşme nedeniyle her tür ve kalitede mal ile hizmete (Dünya’nın neresinde olursa olsun) erişmek kolaylaşmıştır. Artık İzmir ile yaptığınız ticareti Çinle, Endonezya ile ya da ispanya ile aynı rahatlıkta yapabiliyorsunuz. Bu durum; üretici ve satıcıları, müşteri karşısında bir yarışa sokmuştur. Burada müşteri ile yakın ilişkileri olan, onların ihtiyaçlarını takip ederek bu ihtiyaçlara en hızlı şekilde cevap verenler bir adım öne çıkacaktır. “Müşteri odaklılık” anlayışından söz edilmesinin arkasındaki ana fikir budur. Bu arada kalite anlayışı da “standartlaştığından”; artık kalite, ayırt edici bir unsur olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla kolay erişim ve kalite dışında bir farklılık yaratma gereği ortaya çıkmıştır. Bu farklılığın yolu da, büyük ölçüde inovasyondan geçiyor. Çünkü inovasyon; yüksek katma
değer ve yüksek verimlilik demektir.

Küreselleşme sonucunda yapılan geliştirilen her şey aslında tek bir balonda ve herkes tarafından ulaşılabilir bir hale getirilmiştir. Artık firmalar birçok faaliyetini tek bir platform üzerinden gerçekleştirmektedirler. Bu nedenle sürdürülebilir bir gelişim gereklidir. Asla yerimizde durmadan bu kısıtlar ve fırsatları yöneterek inovatif yaklaşımı işimize aktarmamız gerekir.

Onlar ne yapıyor?
Apple, Whirlpool, P&G, 3M, Shell, Whirlpool, Arçelik, Vestel, Nike… Bu markaları biliyoruz, peki neden? Gelişimi ve değişimi takip eden ve yeni düzene liderlik ettikleri için bir dünya markası oldukları için onları biliyoruz. Kendi konseptleri, yaklaşımları ve kendilerine ait farklılıkları var.
Günümüzde inovatif şirketler, farklı türlerde (ürün/hizmet/süreç/pazarlama gibi) ve farklı derecelerde (radikal, artımsal, modüler gibi) yarattıkları inovasyon ile önemli ölçüde rekabet avantajı kazanmakta ve global pazardaki paylarını hızla artırmaktadırlar.

Arçelik, inovasyon stratejisini “Arçelik demek yenilik demek” sloganı ile yeni logosuyla duyurmaktadır. Arçelik’in, geleneksel Türk Kahvesi Makinesi Telve, dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olan iF Tasarım Ödülü’nü aldı. Telve,  2005 yılı ürün tasarımı kategorisinde, endüstriyel tasarım alanında ödüle layık görüldü. Ürün, kullanış kolaylığı ve getirdiği yenilikler sayesinde büyük başarı sağladı. 1998 yılında adapte ederek kullanmaya başladığı ürün, hizmet ve süreçleri iyileştirmeyi hedef alan 6 Sigma yöntemi sayesinde, 2004 yılı sonuna kadarki dönemde yaklaşık 14 milyon avro’luk kazanç elde etti.

Türkiye’nin ilk çevrimiçi (online) yemek sipariş sitesi olan www.yemeksepeti.com binlerce insana hizmet etmekte. Sitede siparişler tamamen etkileşimli bir ortamda gerçekleşiyor. Bilişim teknolojilerinin son imkânları ile desteklenerek hata payı sıfıra yaklaştırılan girişimde, verilen bir siparişin en kısa zamanda ve en doğru şekilde kullanıcıya ulaştırılması sağlanıyor.

Nike; duymayan yoktur herhalde. Sporun her alanında spor ayakkabıdan, spor eşyalarına, bantlara kadar her şeyde var. Peki, Nike bunu neye borçlu?

1- 1962’de bir atlet tarafından geliştiriliyor (Blue ribbon spots) ve 7 yıl sonra Nike logosu altında toplanıyor ve profesyonel atletler tarafından tercih edilen bir marka haline geliyor.
2- 1980’de geliştirmiş olduğu itici sistem ile Amerika pazarının %50 sini ele geçiriyor. Bu başarının ardında elbette sürdürülebilir bir inovatif gelişim yatmakta
3- Bazı anahtar ürünleri de zaten bu inovatif felsefeyi gösteriyor. Bunu da diğer firmalarla işbirliği halinde gerçekleştiriyor.
  •    Nike + à ayakkabının altındaki sensörlerle ipod’unu gerçek zamanlı olarak iletişime geçirdi.    
  •  Nikeid à Spor ayakkabınızı kendinizi yansıtmasını istiyorsanız, onu siz tasarlayın.
4- Açık inovasyon modelini takip ediyor. Arigon’daki merkezlerinde araştırmalarını sürdürüyor. Sadece ürün mühendisleri ile değil aynı zamanda üniversite ile araştırma ortaklığı yapıyor.

Son olarak Apple’dan bahsetmemek olmaz. Apple ilk mp3 çaları yapmadı ya da ilk akıllı telefonuda yapmadı ama ipod ve iphone ürünlerinin yakaladığı başarı inanılmaz. Steve Jobs, bu başarıyı şirket düşüşteyken gerçekleştirdi ve en önemli silahı da iş modelinde ve ürünlerinde gerçekleştirdiği inovasyonlardı. Sıra sizde…



Aykut Gülalanlar, PMP

Twitter: @agulalanlar

Email: aykut.gulalanlar@ebiltem.ege.edu.tr












Fotovoltaik Paneller

Sürdürülebilir ve yenilenebilir kaynak arayışları her geçen gün katlanarak artmakta. Özellikle fosil yakıtların tükenmeye yüz tutmasıyla, insanoğlu yeni arayışlar içine girmekten kendini alıkoyamamıştır. Bu arayışları içinde en çok başvurduğu yerler ise rüzgâr, su ve güneş gibi tabiatın vazgeçilmez bileşenleri olmuştur 

Günümüzün yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimi konusunda trend olmuş bir sistemden, Fotovoltaik Panellerden söz edeceğiz sizlere.  Fotovolatik; ışık anlamına gelen ‘foto’ ve elektrik anlamına gelen ‘voltaik’ sözcüklerinden türemiştir. Bu sistem görünür veya görünmez ışık ışınlarına maruz kalması durumunda, elektriksel gerilim farkı (voltaj) üretme esasına dayanmaktadır.

Sistemin basit bir şekilde anlatmak gerekirse; güneş paneli sistemleri açısından diğer elektrik üretim sistemlerine benzer olarak çalışır aslında, sadece kullandıkları ekipmanlar değişiktir. Sistem belli sayıda hücrenin araya getirilmesiyle modülü ve bunlarında bir araya getirilmesiyle sırayı, oluşturma temeline dayanmaktadır.(Şekil-1) Hücrelerin ışını algılaması konusunda direkt olarak güneş ışığına ihtiyacı bulunmamakla birlikte, bulutlu havalarda dahi sistem enerji üretmeye devam edebilme yeteneğine sahiptir.      Söz konusunu sistemin montajı son derece kolay olup bakım ihtiyacı da minimumdur. Enerji kaynağının güneş olmasından dolayı sonsuzdur ve bedavadır. Bunun yanı sıra enerji üretimi sonrasında hiçbir şekilde çevre kirliliğine sebep olmamaktadır. Bu gibi avantajlarının yanı sıra kurulum maliyetinin yüksek olması, enerji kaynağının dağınık durumda olması ve sabit olmaması sistemin dezavantajlarındandır. 

Fotovoltaik paneller günümüzde belli başlı bazı alanlarda kullanılmaktadır. Orman gözetleme kuleleri, su pompalama sistemleri, haberleşme istasyonları, deniz fenerleri ve yol aydınlatması, trafik ikaz ışıkları şuan için yaygın olarak kullanılan alanlardır. Sistemin şuan için daha küçük ölçekli alanlarda bir çözüm olarak kullanıldığını görmekteyiz.  Ancak gelişen teknolojiler ile bunun ilerleyen zamanlarda daha büyük ölçekli alanlara taşınmaması için hiç bir sebep görünmemektedir.


Fotovoltaik panellerin kullanılması konusunda dünyada lider bölge Avrupa dır. Söz konusu bölge içerisinde aktifliği ile öne çıkan ülkeler ise sırayla Almanya ve İtalyadır.(Şekil-2, Şekil-3).  Epia (Europan Photovoltaic Industry Assosication)’ nın 2016 ya yönelik yayımlamış olduğu verilerde bunu açıkça görmekteyiz.    

 

Epia nın raporunda görmekteyiz ki fotovoltaik sistemler hakkında Avrupa’ da 2020 de olması muhtemel 3 adet yaklaşım/senaryo söz konusu mevcuttur.

    1-   İlk senaryo 2020 yılında Avrupa elektriksel ihtiyacının %4 lük bir kısmını bu sistemden karşılayacaktır. Bu ise ortalama kümülatif kapasitesinin 130 GW ye denk gelmesi anlamına gelmektedir.
    2-  İkinci senaryo ise, altyapıda elektriksel anlamda çok büyük değişiklikler olmadan ihtiyacın yaklaşık %6 lık bir dilimin karşılanacağı hakkındadır. Bunun içinde 2020 de yaklaşık kümülatif kapasitesinin 200 GW olacağını ön görmektedir.
    3-   Son olarak ta 2020 yılında kümülatif kapasitenin 390 GW olarak yani %12 lik kısmının karşılanacağı düşünülmektedir. 
 
   Bu 3 yaklaşımın akabinde, 2011 Avrupa fotovoltaik pazarının, 2020 de olması düşünülen gelişmeleri aşağıdaki şekilde görmekteyiz.(Şekil-4)

                                         Şekil-4

Konuya ülkemiz penceresinden bakmak gerekirse,  eğer Türkiye potansiyelini kullanması durumunda yılda 800 MW enerji üretmesi mümkün görünmektedir. Ancak şu anki mevcut teknoloji ve prosedürler bizim bu rakama ulaşmamıza her ne kadar engel gibi görünse de, amaçlanan süreçler doğrultusunda Türkiye nin 2015 yılının üretim hedefi 600 MW civarında olduğu belirtilmektedir.

Her geçen gün kullanımı artan ve artacak olan bu sistem, günümüzde sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynakları açısında trend haline geldiği, özellikle Avrupa ülkelerinde konuyla ilgili ciddi bir pazarın oluşmaya başladığı ve her geçen gün teknoloji transferleri ve ticari anlaşmalar boyutunda gelişmelerin yaşandığı bir gerçektir. Söz konusu pazara ve sektöre uzak kalmamak, gelişmeleri yakından takip etmek, özellikle ilgili firmaların lehine olacak bir eylemdir. 






Patent Başvurularında TÜBİTAK Teşvik Sistemine Bakış




Türkiye, gerek sanayisi gerekse üniversiteleri ile başta patent olmak üzere sınai mülkiyet haklarına günden güne daha fazla ilgi göstermeye başladı. 2011 yılında TPE’ye yapılan patent başvuru sayılarına bakıldığında (rakamlar gelişmiş ülkelere göre düşük kalmasına rağmen) geçmiş senelere göre gözle görülür artışlar olduğu bir gerçek. 2011 yılında yapılan patent başvuru sayılarında bir önceki yıla göre %22 lik bir artış olduğu görülüyor. Ayrıca 2009-2010 yılları arasında Türkiye’den yapılan Avrupa patent başvurularında %50lik bir artış gerçekleşti ve Türkiye bu kategoride en fazla artış sergileyen ülke oldu.  Başvuru rakamlarına baktığınızda düşük seviyelerde (189-284) olduğunu göreceksiniz ancak başvuru sayılarında artış olmasını bu konuya verilen önemin arttığının bir göstergesi olarak görmek gerekir. Bu sayılar yeterli mi? Tabi ki de değil! Bu sayıların daha yüksek seviyelere çekilmesi için farklı uygulamalar, destekler ve projelerin geliştirilmesi gerekiyor.

Bildiğiniz gibi, patent başvuru sayılarının artmasını sağlamak, kişileri ve firmaları patent başvurusu yapmaya teşvik etmek amacı ile TÜBİTAK ve KOSGEB başvuru sahiplerine önemli finansal teşvikler sağlıyor. Firmaların ve akademisyenlerin bu konuda daha fazla bilgilendirilmesi gerektiğini düşündük ve bu haftaki finansal destekler yazımızı patent teşviklerine ayırdık. Bu kapsamda, bu teşviklerin genel bilgilerini ve sorucevap metodu ile açıkladığımız detay bilgilerini öğrenmek için sabırla yazımızı okumaya devam edin.

TÜBİTAK 1008 Patent Teşvikleri programı kapsamında sağlanan bu destekler 3 kategoride değerlendiriliyor.

Ulusal Patent Başvurusu Teşviki (TBF-1)
Türk Patent Enstitüsü’nden (TPE) alınan patent başvurusu şekli uygunluk belgesinin ardından TÜBİTAK’a teşvik başvurusu yapılır. TÜBİTAK iki aylık incelemelerin ardından destek talebini kabul ederse başvuru sahibi adına 3.000 TL tutarında destek miktarını TPE hesabına yatırır. Bu tutar başvuru sahibine elden verilmez, TPE’nin ilgili hesabında tutulur. TPE başvuru sahibi adına araştırma, inceleme ve yıllık sicil kayıt ücretleri vs. için bu parayı bitene kadar kullanır. Eğer başvuru vekil aracılığı ile yapılmış ise, vekile ödenen miktarın faturalandırılması şartıyla 450 TL tutarında destek yatırılır.

Uluslararası Patent Başvurusu Teşviki (TBF-2)
Bu destek uluslararası yapılan patent başvuruları için geçerlidir. Bu destek yararlanabilmek için başvuru sahibinin önce Dünya Fikri Mülkiyet Hakları Ofisi (WIPO) veya Avrupa Patent Ofisi’ne (EPO) uluslararası patent başvurusu yapması gerekir. Başvuru yapıldıktan sonra TÜBİTAK’a teşvik başvurusunda bulunulur. Yapılacak olan incelemeden sonra destek için onay verilirse başvuru sahibinin hesabına destek miktarı olan 3.000 TL yatırılır. Eğer başvuru vekil aracılığı ile yapılmış ise, vekile ödenen miktarın faturalandırılması şartıyla hesaba 450 TL daha yatırılır. 

Üçlü (Triadic) Patent Başvurularının Desteklenmesi (TBF-3)


Üçlü patent başvurularının (Avrupa, ABD ve Japonya) araştırma raporundan sonraki işlem ücretleri için sağlanan bu destek geri ödemeli olarak verilmekte. Uluslararası patent başvurusu kaynaklı başvurularda, uluslararası araştırma raporundan sonraki ücretler ile uluslararası patent başvurusu kaynaklı olmayan (bölgesel (EPC), ABD ve Japonya) patent başvurularında, EPO’ dan, ABD’ den ve Japonya’ dan alınan araştırma raporundan sonraki ücretler destek kapsamındadır. Destek üst limiti her yıl Ocak ayında TÜBİTAK Bilim Kurulu tarafından belirlenmektedir. Destek miktarı resmi patent ofisi ücretleri, giriş yapılan ülkelerdeki vekil ücretleri ve Türkiye’deki vekil ücretleri için kullanılmaktadır.


TBF-3 başvurusunda bulunurken başvuru sahibi teşvik başvuru formu ekinde, uluslararası başvuruya ilişkin araştırma raporu ile birlikte tüm patent başvuru dosyasını ve formda talep edilen diğer evrakları (vekil sözleşmesi, nüfus cüzdanı örneği veya noter onaylı imza sirküleri vb.) TÜBİTAK’a sunmak zorundadır.


Üçlü (triadic) patent başvurusunun EPO’da, ABD’de ve Japonya’da tescil edildiğine ilişkin tescil belgelerinin TÜBİTAK’a sunulması halinde verilen tüm destekler hibeye dönüşür. Aksi takdirde verilen desteğin geri alınması işlemlerine başlanır.




TÜBİTAK Patent Teşvik Programı hakkında sorucevap bilgilendirmesi

Bu teşvikten yararlanabilmek için gerekli olan temel şartlar nelerdir?
Teşvik başvuru sahiplerinin, TÜBİTAK’a başvurmadan önce Türk Patent Enstitüsü’ne patent başvurusunda bulunmuş olmaları ve patent başvuru ücretinin kendileri tarafından ödenmiş olması gerekiyor. Aynı zamanda patent başvurusunda bulunan başvuru sahibi, teşvik başvurusunu yapmadan önce TPE tarafından gönderilmiş şekli şartlara uygunluk bildirimini almış olmak zorundadır.

Teşvik için toplamda kaç kere başvurabilirim?
Tüzel kişiler en fazla 20 patent başvurusu, gerçek kişiler en fazla 5 patent başvurusu için teşviklerden yararlanabilir.

Ne zaman başvurulabilir?
Başvuru için belli bir dönem kısıtlaması yoktur.

TÜBİTAK hangi tip patent başvurularına teşvik sağlıyor ve destek miktarları nedir?
Teşvik sistemi ile incelemesiz patent ve faydalı model başvuruları hariç olmak üzere incelemeli patent başvuruları, Avrupa Patent Sözleşmesi uyarınca yapılacak bölgesel patent başvuruları ve üçlü patent başvuruları (Triadic Patent: Avrupa, Amerika ve Japonya Patent Ofisleri nezdinde yapılan patent başvuruları) desteklemektedir.
TBF-1:  Ulusal patent başvuruları için geri ödemesiz: 3000 TL
TBF-2:  Uluslararası/bölgesel patent başvuruları için geri ödemesiz: 3000 TL
TBF-3:  Uluslararası/bölgesel patent başvuruları için geri ödemeli: Talep doğrultusunda Jüri tarafından belirlenir.

Nasıl Başvurulabilir?
Teşvik Başvuru formları ve bu formların ekinde yer alan belgelerin tamamlanarak formun başvuru sahibi tarafından imzalanmasını takiben TÜBİTAK Araştırma Destek Programları Başkanlığı’na kargo veya posta yolu ile gönderilebilir veya TÜBİTAK Araştırma Destek Programları Başkanlığı’na verilmek üzere elden teslim edilebilir.

Başvurular ne kadar zamanda sonuçlanır?
TÜBİTAK’a başvuru yapıldıktan sonra 2 ay içinde sonuçlanır.

Başvurular neye göre kabul veya reddedilir?
TBF-1 (ulusal) ve TBF-2 (uluslararası veya bölgesel başvurunun ilk aşaması) başvuruları için herhangi bir eleme şartı olmaksızın, istenilen şartlara uygun, belgeleri eksiksiz yapılan tüm başvurular kabul edilir. TBF-3 (uluslararası veya bölgesel başvurunun araştırma raporunun gelmesinden sonraki aşaması) başvuruları ise jüri kararı ile kabul veya reddedilir.

Faydalı model başvurusu için de teşvik alınabilir mi?
TÜBİTAK teşvikleri sadece incelemeli patent başvuruları için geçerlidir.

Eğer incelemesiz patent sistemini tercih edersem teşvikten yararlanma hakkım devam eder mi?
Patent başvuruları, başvuru sahiplerinin incelemesiz sistem tercih etmeleri halinde teşvik kapsamından çıkarılır.

Hangi durumlarda teşvik kesiliyor?
  • ·  İncelemesiz sistemin tercih edilmesi
  • ·  Patentin faydalı modele dönüştürülmesi
  • ·  Patent başvurusunun geri çekilmesi
  • ·  Devir, birleşme veya veraset gibi durumlarda teşvik kesilir.
Patent başvurusu vekil aracılığı ile yapıldıysa, ödenen vekil ücreti de teşvik kapsamında geri alınabilir mi?
Bu durumda, vekilin TPE’deki sicil kayıt numarasının ve vekile hizmet karşılığı ödenen vekil ücretine ilişkin faturanın aslının teşvik başvuru formu (TBF-1) ile beraber verilmesi gerekmektedir. Bu işlemler yapılırsa vekil ücreti de (destek miktarının %15’i tutarında) teşvik kapsamında alınabilir.

Başvuru sahibi değiştiğinde (devir, birleşme, veraset gibi durumlarda) teşvik sistemi nasıl devam ediyor?
Devir, birleşme veya veraset durumlarında yeni başvuru sahibinin başvuru çeşidine göre başvuru evraklarını TÜBİTAK’a sunması ve başvurunun kabul edilmesi halinde teşvik hesapta kalan tutar üzerinden devam ettirilir.

Ödemeler nasıl yapılıyor?
Ulusal patent başvuruları (TBF-1) için verilen destek tutarı, TPE ile TÜBİTAK arasında oluşturulan özel hesaba yatırılır ve harcamalar bu hesaptan yapılır. Başvuru sahibinin hesabına sadece varsa vekil desteği yatırılır.

Aynı patent için TBF-1, TBF-2 ve TBF-3 programlarının üçüne birden başvuru yapılabilir mi?
Aynı patent için üç programa birden başvuru yapılabilir.

Teşvikten yararlanırken yıllık ücretin ödenmemesi sebebiyle geçersiz kılınan patent başvuruları veya patent hakkı sona eren patentler için teşvik sistemi nasıl devam ediyor?
Bu durumdaki patentler için süresi içinde mücbir sebebin kabul edilmesi ve başvurunun veya patentin yeniden geçerlilik kazanması durumunda teşvik kesilene kadar harcanan tutardan arta kalan tutarlar üzerinde teşvik devam eder.

Patent başvurusu süresince, incelemesiz sistemin tercih edilmesi, patentin faydalı modele dönüştürülmesi, patent başvurusunun geri çekilmesi, geri çekilmiş sayılması, geri alınmış sayılması, reddedilmesi, yıllık ücretin ödenmemesi nedeni ile başvurunun geçersiz kılınması veya yıllık ücretin ödenmemesi nedeni ile patent hakkının sona ermesi durumlarında teşvikten yararlanma durumu nasıl devam ediyor?
Bu durumda başvuru sahibine sağlanan destekler, o tarihe kadar ödenmiş olan miktarlar destek kapsamında kalmak koşuluyla durdurulur.

Teşvik başvurusuna ait sonuçları nereden takip edebilirim?
Başvurunun incelemesi yapıldıktan sonra başvuru sahibine mail adresine gönderilen kullanıcı adı ve şifre ile TÜBİTAK’ın http://patent.tubitak.gov.tr/website/index.html adresinden takip edebilirsiniz. Bu nedenle aktif olarak kullandığınız mail adresinizi bildirmeniz çok önemlidir.






5 Temmuz 2012 Perşembe

Turkey Build 2012 İkili Görüşme Etkinliği

1978’den beri İstanbul, Ankara ve İzmir’de düzenlenen Yapı Fuarı’nın 3 – 4 Mayıs 2012 de 35. İstanbul ayağı, yapı sektörünün tüm bileşenlerini yine bir araya getirdi. Fuarla paralel olarak düzenlenen konuk ülke projeleri, Altın Çekül Yapı Ürün Ödülü ile Altın Mıknatıs En İyi Stand Tasarım Ödülü düzenlenen profesyonel ve sosyal organizasyonlardan başlıcalarıdır. Bu sene konuk ülke Almanya’nın olduğu fuarın katılımcı oranlarına bakarsak;
     * Mimar (12.493 katılımcı),
     * İnşaat Mühendisi (12.092),
  * Yabancı Ziyaretçi (6.376) ağırlıklı olmak üzere toplamda 109.420 katılımcının fuarı ziyaret etmesi, 35. Yapı Fuarı - Turkeybuild İstanbul 2012’nin "Türk Yapı Sektörünün ve Bölgesinin En Büyük Fuarı" olduğunu kanıtlamaktadır.


(Tüm ziyaretçi listesine ulaşmak için; TURKEYBUILD 2012 Ziyaretçi Listesi)
(Tüm katılımcı listesine ulaşmak için; TURKEYBILD 2012 Katılımcı Listesi
  
  

Peki EBIC-EGE olarak biz bu etkinlikte hangi faaliyetlerde bulunduk?
Etkinliğin ikinci ve üçüncü günlerinde İstanbul Sanayi Odasının ana organizatörü olduğu 50 firmanın katıldığı İkili Görüşme Etkinliği (B2B – Brokerage Event) kapsamında 98 ikili görüşme gerçekleşti. İtalyan, Alman, Macar, Romen ve İranlı yabancı firmalarla beraber 28 yerli firma etkinliğe katıldılar.

Etkinliğin Yerli ve Yabancı Organizatörleri


(Organizatörler hakkında detaylı bilgiye ulaşmak için;

EBIC-EGE olarak etkinliğin Ege Bölgesi koordinatörü olarak, fuara 7 firmayla beraber katılım gösterdik. Bizlerin de katıldığı etkinlikte firmalarımız bu kapsamda yerli & yabancı tüm firmalarla 32 birebir toplantı yaptılar. Aynı zamanda, eşleştirme etkinliğinin yanında bu muhteşem fuarı gözlemleme fırsatı da yakaladık. Etkinliğin duyurusunun yapılmasından itibaren;

Önümüzdeki Güncel Yapı Fuarları Tarihleri
Uluslararası arenada faaliyet gösteren firmalarla görüşme olanağı ve firmanıza özel iş fırsatları sunması ile beraber doğru ortaklıklar kurabileceğiniz firmalar ile temasa geçmenize ve yeni pazarlara ulaşmanıza olanak tanıyan bu etkinlikler firmalarımızın uluslararası platformlarda kendilerini tanıtabilmeleri ve ortaklar bulmaları açısından önemlidir. EBIC-Ege duyurularını takip ederek veya direk bizimle iletişime geçerek güncel fuarla, etkinlikler ve işbirliği profilleri hakkında bilgi alabilirsiniz.


Can ŞENYILMAZ






Niş Pazardan Ana Pazara: Biyoplastikler


Plastik sektörü Türkiye’nin hızlı büyüyen dinamik sektörlerinden biri. PAGEV’in istatistiklerine göre son iki yılda sırasıyla %17,8 ve %10’luk bir büyüme rakamına sahip sektör, işleme kapasitesi açısından da Avrupa’nın devlerine yetişmiş durumda. Rakamlar pozitif bir görüntü yaratmakta; fakat diğer tarafta sektördeki sınırlı Ar-Ge’nin yetenekleri kısıtladığı gerçeği yer alıyor. Küresel trendler açısından bu pozisyon değerlendirildiğinde, özellikle biyoplastik alanında yaşanan gelişmeler, sektör için fırsat ve tehditleri aynı anda barındırıyor!

Plastiği vazgeçilmez kılan özellik nedir diye sorsak şüphesiz herkes ‘dayanıklılığı’ cevabını verecektir. Fakat bu dayanıklılığı sağlayan moleküler bileşim ayrışmayı da güçleştirdiği için çevresel tehdit ile yüzleşmekteyiz. Biyoplastik teknolojisini ön plana çıkaran da bu çevresel tehdide karşı gitgide artan bilinç düzeyi. Petrolden bağımsız ve uygun şartlarda kısa sürede çözünebilen plastikleri kim istemez ki?

Biyoplastiklerin polimer yapıları ile ilgili ayrıntılara sektörün uzmanları aşinadır şüphesiz. Fakat yine de merak edenler varsa bu bağlantıdan kompakt bir izlenim edinilebilir. İlgili biyopolimerler mevcut sentetik polimerlerle üretilen plastiklerin %85’ini ikame etme kapasitesine sahip. Yani biyoplastikler, sahip oldukları teknoloji avantajı ile sektörün neredeyse tamamını ele geçirebilecek durumdadır.

Teknolojik altyapının getirdiği güç ile biyoplastik pazarı Avrupa için yaklaşık %20’lik bir yıllık büyüme yakalamış durumda. Bu yüksek büyüme rakamının arkasında tüketicilerde çevre bilincinin artışı, iklim değişikliğine bağlı üst düzey politika değişikliği, fosil materyallerdeki fiyat dalgalanmaları gibi farklı rüzgarlar esmektedir. Hans van der Pol’ün 2011 yılındaki çalışmasından alınan aşağıdaki tablo, biyo-yapılı kimyasallar pazarının %600’e yakın bir büyümeye ulaşacağını öngörmekte. Farklı çalışmalarda daha şiddetli büyüme öngörüleri de mevcut. Örneğin BCC Research’ün pazar araştırmasına göre 2011’de 0.85 milyon metrik ton olan biyoplastik kullanımı 2016’da, %34,3 yılık büyüme oranı ile 3.7 milyon metrik tona yükselecek.

Kimyasal Pazar Projeksiyonu (milyar €)

Tüm bu projeksiyonların en güvendikleri kaynak küresel markaların biyoplastik kullanımına ağırlık vereceklerini bilmeleri. İsim vermek gerekirse Coca-Cola, Ford Motor, Nike, Procter&Gamble, Pepsi, Toyota, Heinz, Danone gibi firmalar biyoplastik kullanımına başlamış durumdalar. Çevre dostu imajının kuvvetli çekim gücü, marka konumlandırmalarını doğrudan etkilediği için biyoplastikleri çekici hale getiriyor. Özellikle ambalaj sektöründe tüketici ile doğrudan temas kurulabildiği için, amblemler aracılığı ile istenilen mesaj kolaylıkla iletilebiliyor. Aşağıdaki iki amblem sırasıyla Amerika ve Avrupa’da biyolojik olarak parçalanabilen ürünler için kullanılıyor. Ayrıca Avrupa Birliği’nde EN-13432 numarasıyla bir standart oluşturulmuş durumda.

Toparlamak gerekirse; biyoplastiklerle ilgili olarak bir ivme yakalanmış durumda. Her ne kadar sentetik polimerlerin tahtını yıkacak bir hızdan bahsedilemese de bir dönüşüm söz konusu. Yazının başlığına taşıdığım ‘From Niche to Mainstream’ mottosu bu dönüşümü özetler nitelikte. Özellikle küresel üretim politikalarını peşlerinden sürükleyen sektör devlerinin biyoplastik konusuna gösterdiği özen, biyoplastiklerin takibini sektör açısından zorunlu kılıyor. 



Biyoteknoloji Alanında Patent Araştırmaları



Patent haklarının korunması hakkında kanun hükmünde kararnamenin 1995 yılında yürürlüğe girmesinden bu yana 17 yıl geçti ve Türkiye’de yapılan patent başvuruları her ne kadar istenilen seviyelerde olmada hızlı artış gösteriyor. Teknolojinin yaratıcı ülkelerine (ABD, Japonya, Almanya, G. Kore ve son dönemde Çin) göre patent başvuru ve tescil sayılarımız çok gerilerde olmasına rağmen patent konusuna olan ilgi son dönemde artmaya başladı. 2000 yılında patent başvuru sayımız 337 (yerli patent başvuru sayısı) iken 2011 yılında bu rakam 4087 oldu. Türkiye’ de yapılan patent başvurularının yarısından fazlası hala yabancı firmalara ait (6154*). Bu rakamları yukarılara çekebilmek ve diğer ülkelerle yarışta aynı kulvara çıkabilmek için hem firmaların ar-ge ve inovasyon kapasitelerinin arttırılması hem de patent almaları yönünde teşvikler yapılması gerekiyor. Aynı zamanda üniversitede araştırma yapan akademisyenler, patent alabilecekleri herhangi bir buluş yaptıklarında yayın yapmadan önce patent almaları yönünde teşvik edilmeli.

Türk Patent Enstitüsü, 1995 yılından buyana yürürlükte olan patent kanununda değişiklik önerilerini içeren bir taslak hazırladı.  Yeni kanun taslağında dikkat edici en önemli değişiklerden bir tanesi Üniversite kaynaklı patentlerin hak sahipliği ile ilgili; mevcut yasada Üniversite mensubu bir araştırmacı buluşunu patentlediğinde, tüm masraflarını kendisi ödeyerek patent üzerindeki tüm haklara sahip oluyordu, yeni kanuna göre ise patent üzerindeki haklar Üniversiteye ait oluyor. (Bkz:
MADDE 41- Yükseköğretim kurumlarında bilimsel çalışma yapmakta olan öğretim elemanları, stajyerler ve öğrenciler gerçekleştirdikleri buluşlarını, geciktirmeksizin yazılı olarak yükseköğretim kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Yükseköğretim kurumu, bildirimin yapıldığı tarihten itibaren üç ay içinde buluşa ilişkin hak sahipliği talebini yazılı olarak buluş sahibine bildirmekle yükümlüdür. Bildirim tarihi itibarıyla buluş üzerindeki haklar, yükseköğretim kurumuna ait olur.)

Diğer önemli değişiklik ise biyoteknoloji alanında gerçekleştirilecek buluşların patentlenmesi ile ilgili. Mevcut kanunda biyoteknolojik buluşların patentlenmesi ile ilgili herhangi bir madde bulunmuyor. Yeni kanun taslağında biyoteknoloji alanında hangi konular üzerine patent alınıp alınamayacağı tanımlanmış durumda.
MADDE 7: Aşağıda belirtilen buluşlar patent verilerek korunmaz:
a)  İnsan, hayvan veya bitki yaşamını korumak veya çevrenin ciddi zarar görmesini önlemek dâhil olmak üzere, ticari kullanımı kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı olan buluşlar. Buluşun ticari kullanımının sadece kanunlar veya yönetmeliklerle yasaklanmış olması, bu kullanımın kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı olduğu anlamına gelmez.
b) Bitki çeşitleri veya hayvan ırkları ile bitki veya hayvan üretimine yönelik esas olarak biyolojik olan işlemler. Bu hüküm mikrobiyolojik işlemler veya bu işlemler sonucu elde edilen ürünler için uygulanmaz.
c) İnsan veya hayvan vücuduna uygulanacak teşhis yöntemleri ile cerrahi dâhil tüm tedavi yöntemleri. Bu hüküm, bu yöntemlerin herhangi birinde kullanılan ürünlere,  özellikle madde ve terkiplere uygulanmaz.
d) Oluşumunun ve gelişiminin çeşitli aşamalarında insan bedeni ve bir gen dizisi veya kısmi gen dizisi de dâhil olmak üzere, insan bedeninin öğelerinden birinin basit keşfini içeren buluşlar.

Üçüncü fıkranın (a) bendi uyarınca, ticari kullanımı kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı olması nedeniyle aşağıda belirtilen biyoteknolojik buluşlar patentlenemez:
a) İnsan klonlama işlemleri.
b) İnsan eşey hattının genetik kimliğini değiştirme işlemleri.
c) İnsan embriyosunun sınaî ya da ticari amaçlarla kullanılması.
d) İnsan ya da hayvanlara önemli bir tıbbi fayda sağlamaksızın, hayvanlara acı çektirebilecek genetik kimlik değiştirme işlemleri ve bu işlemler sonucu elde edilen hayvanlar.

Aşağıda belirtilenlerle ilgili biyoteknolojik buluşlar patentlenebilir:
a) Doğal ortamından izole edilen veya daha önceden doğada var olduğu halde teknik bir işlemle üretilen biyolojik materyal.
b) Buluşun teknik uygulanabilirliğinin belirli bir bitki çeşidi veya hayvan ırkı ile sınırlı olmaması şartıyla bitki veya hayvanlar.
c) Mikrobiyolojik ya da diğer teknik bir işlem veya bir bitki çeşidi ya da hayvan ırkı olmamak şartıyla mikrobiyolojik ya da diğer teknik bir işlemle elde edilen bir ürün.
Bir gen dizisi veya kısmi dizisi de dâhil olmak üzere, insan bedeninden izole edilen ya da başka bir teknik işlem sonucunda üretilen bir öge, yapısı bu ögenin doğal olanıyla aynı olsa dahi patentlenebilir bir buluş olabilir.”

Bu durumda patentlenebilir biyoteknolojik buluş konuları üzerine daha fazla patent araştırması yapmak gerekecek. Bunun için önce dünyadaki mevcut durum ne ona bakalım. Dünyanın önde gelen Patent Ofislerinin (ABD, Avrupa, Çin, Japonya ve G. Kore) biyoteknoloji alanında 2010 yılında tescil edilmiş patent sayılarına göre, en fazla tescil beklendiği gibi ABD (USPTO) tarafından yapılmış





C12 IPC kodu genel anlamda biyoteknoloji patentlerini içeren sınıf kodu olarak kullanıyor. Tabi ki de farklı IPC kodları ile tanımlanabilecek biyoteknoloji patentleri bulunabilir. Bunun için aradığınız veya geliştirdiğiniz teknolojinin hangi IPC koduna ait olduğunu (tüm alt kategorileri ile birlikte) bulabilmek için WIPO Tacsy veya EPO Classification Search uygulamalarını kullanmanızı öneririm. Query bölümüne aradığınız teknolojinin anahtar kelimesini girerek ilgili IPC koduna ulaşabilirsiniz. Böylece yaptığınız patent araştırmasına dönüp, IPC kodunu da girerek sonuç rakamlarını daraltabilirsiniz. Tabi burada dikkat edilmesi gereken husus, patent araştırması yaparken tek bir IPC kodu girerek ilgili olabilecek diğer IPC kodlarına ait patentleri süzmekten kaçınmaktır. Bu yüzden sonuçları daralmaya çalışırken kullanacağınız IPC kodlarını alternatifli olacak şekilde girmekte yarar var. Ama patent araştırması sırasında zaten sonuç rakamları 30-40 gibi incelenebilir düzeyde çıkıyorsa IPC kodu ile daha da daraltmanın anlamı kalmıyor.
Sakın unutmayın, üzerinde uzun emekler harcayarak çalıştığınız proje başkası tarafından daha önce bulunmuş olabilir. Araştırma yapacağınız konu ne olursa olsun daha önce başkası tarafından bulunup bulunmadığını mutlaka araştırın. Daha fikir aşamasında iken hem akademik hem de patent veri tabanlarında yapacağınız etkili taramalar sizi daha sonra geri dönülemez hatalardan ve masraflardan kurtarır. Patent veritabanlarını en az Google kadar sık kullanır hale geldiğinizde ilgili teknolojideki tekniğin bilinen durumunu ve son buluşları en önce siz öğrenirsiniz.
Patent bilgisine daha kolay ulaşım ve sonrasında etkili kullanımı için yararlı olabileceğini düşündüğüm bazı linkler ve dokümanlar:


Araştırma için:
                  Espacenet, WIPO PatentScope, USPTO




*www.tpe.gov.tr


Mustafa ÇAKIR