ShareThis

20 Temmuz 2012 Cuma

Bir İnovasyon Hikayesi: Firmalar için İnovasyonun Önemi











Bizimkisi “bir inovasyon hikayesi”; fikirden değere giden bir yolculuk… Bu yolculuğun ilk bileti aldığınız ve sahip olduğunuz fikirdir. Aklımıza bir fikir geldiği zaman hemen yanında da bir para sayma makinası beliriyor. Ama o iş o kadar da kolay değil. Fikir; geliştirilmesi, emek harcanması gereken bir ham madde bizler için. Nasıl bir kızı bin kişi ister bir kişi alır. Fikrin bir değere dönüşme şansı bundan da zor. İnovasyon Tüneli dediğimiz bir kavram: Fikrin geliştirilmesi, Ar-Ge çalışmalarının yapılması ve elde edilen verilerin bir değere dönüşmesi bu tünelin sonunda gerçekleşiyor. Ve tünelden çıkıp da gün yüzünü görme oranı 3000’de “1”, yani “3000” tane fikirden yalnızda bir tanesi inovasyonla sonuçlanıyor.

O fikri nasıl bulabilirim?
Fikrin bulunması hep bir ampulün yanmasına benzetilmiştir. Peki biz bu ampulü nasıl yakabiliriz? Ülkemizde yeni firmaların ilk 5 yıl içerisinde kapanma oranının %60 olduğunu düşünürsek, yeni fikirlerin değere dönüştürülmesinde bir problem olduğunu zaten görüyoruz.

1. Aşama: “Hazırlık” (Problemin her yönüyle incelendiği aşama) (Ürün ve insanlar hakkındaki özel bilgiler ve hayat ve olaylara dair genel bilgiler)
2.  Aşama: “Kuluçka” (Bilinçli olarak problemin düşünülmediği aşama)
3. Aşama: “Aydınlanma” (mutlu fikirlerin beklenmedik bir anda, herhangi bir çaba harcanmadan esin gibi birden ortaya çıktığı aşama)
Fikri bulduk, artık bizim de bir buluşumuz var! Hayır, bu doğru değil. Buluş/İcat fikirden sonra yapmış olduğumuz doğrulama, araştırma ve geliştirme faaliyetlerimiz sonucunda elde edilen ve probleme çözüm bulan son ürün veya servistir. İşte Ar-Ge, fikirden buluşa doğru giden bu yoldaki “Araştırma – Geliştirme” faaliyetlerinin tümüne denir. Ar-Ge fikrimizi doğrulama ve geliştirme çalışmaları sonucunda hamlıktan olgunluğa çevirir. Ancak bir problem daha var ki, buluşunu gerçekleştirdiğimiz ve çözüm olarak önerdiğimiz şey her zaman için bir değer yaratmayacaktır. Hatta ve hatta birçoğu, işte daha önce bahsettiğim gibi inovasyon tünelinde kaybolup gidecektir.

Evet şimdi, elimizde bir buluş var. Buluş ile getirilen çözümler bazen yepyeni bir cihaz, ürün, yöntem veya prosesin yaratılmasını sağlar. Bazen de bir buluş bilinen bir ürün veya proseste yapılan ilerlemeye dönük iyileştirmedir. Ancak bulunan çözümün bir değer yaratabilmesi için gerekli olan, ortak probleme uygulanabilir bir çözüm getirmesi ve kitlelerin ilgisini çekebilmesidir. Ancak ve ancak bu şekilde buluş bir değere dönüşebilir. Peki bu değer nedir? Bir çalışmanın inovasyon olarak adlandırılabilmesi için gerekli olan son katkı ticarileştirme ile ilgili bir geri dönüştür. Eğer siz daha inovatif ürünler ve servisler sağlayabiliyor ve yaptığınız işe bir katma değer sağlayabiliyorsanız işte o zaman inovatif bir girişim içindesinizdir demektir.

Görüldüğü gibi yapılan her Ar-Ge bir icat değildir. Her icatta size inovasyonu sağlamayacaktır. Yenilik/İnovasyon buluştan bir adım sonra gelmektedir ve buluşun ticari bir uygulamasıdır.

Peki “Yenilik” kavramı nasıl tanımlanıyor?
• Yeni fikirlerin ticari bir yarara dönüştürülmesi süreci,
• Farklı, değişik ve yeni fikirler geliştirerek bunların uygulanması,
• Yeni fikirlerin başarılı bir şekilde uygulamaya dönüştürülmesi,
• Yeni fikirlerin fırsata ve bu fırsatlarında uygulamaya aktarılması,
• “Ar-Ge, parayı bilgiye dönüştürmek iken; yenilik, bilgiyi paraya dönüştürmektir.” gibi farklı tanımlar yapılmaktadır.

Burada kadar paylaştığımız süreç, fikrin Ar-Ge’ sonucunda buluşla sonuçlanması ve inovatif yani ticarileştirilebilir bir ürün ve servisin ortaya çıkmasıdır.

Rekabet ve kısıtlar tetikleyici
Yalnız olsak ve ortam bizim için her zaman elverişli olsa ne kadar iyi olurdu. Öyle değil mi? Hayır değil aslında. Gelişimin en önemli tetikçisi rekabet ve kısıtlardır. Bir rakibiniz olmasa ya da talep etmeyen bir müşteri kesimine hitap ediyor olsanız. Neden gelişme ihtiyacı duyacaksınız ki. Ama biliyoruz ki, müşteriler artık her zamankinden daha fazla talep ediyorlar. Ve en önemlisi bu taleplerini bizlere ulaştırmaları artık daha kolay.

Daha önce hayatta kalmanın yolu hızlı ve kaliteli servis ve ürün sağlamaktan geçiyordu ancak şuanda hayatta kalmak yenilik için yatırım yapmaktan ve müşterinin ihtiyaçlarını o farkında olmadan tespit ederek taleplere karşılık vermekten geçiyor.

Artık bir şeyler koymadan, yatırım yapmadan kazanmayı düşünmek çok doğru değil. Müşteri odaklı olarak artık ürünü/servisi kişiselleştirerek “sizin için” konsepti altında ürün ve hizmet sunmamız gerekiyor ki müşterinin gerçekten hayallerini, isteklerini gerçekleştirebilelim.

Sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak temel motif: Farklılaşma

Bugünün ağır rekabet koşullarında ayakta kalabilmek ve büyüyebilmek için, firmaların ürünlerini, hizmetlerini, iş yapış yöntemlerini, yapılanmalarını ve sosyal sorumluluk anlayışlarını sürekli olarak değiştirmeleri, farklılaştırmaları ve yenilemeleri gerekiyor. Bu değişim ruhuna “inovasyon” deniyor.


Farklılaşmak, Ama Nasıl?
Küreselleşme nedeniyle her tür ve kalitede mal ile hizmete (Dünya’nın neresinde olursa olsun) erişmek kolaylaşmıştır. Artık İzmir ile yaptığınız ticareti Çinle, Endonezya ile ya da ispanya ile aynı rahatlıkta yapabiliyorsunuz. Bu durum; üretici ve satıcıları, müşteri karşısında bir yarışa sokmuştur. Burada müşteri ile yakın ilişkileri olan, onların ihtiyaçlarını takip ederek bu ihtiyaçlara en hızlı şekilde cevap verenler bir adım öne çıkacaktır. “Müşteri odaklılık” anlayışından söz edilmesinin arkasındaki ana fikir budur. Bu arada kalite anlayışı da “standartlaştığından”; artık kalite, ayırt edici bir unsur olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla kolay erişim ve kalite dışında bir farklılık yaratma gereği ortaya çıkmıştır. Bu farklılığın yolu da, büyük ölçüde inovasyondan geçiyor. Çünkü inovasyon; yüksek katma
değer ve yüksek verimlilik demektir.

Küreselleşme sonucunda yapılan geliştirilen her şey aslında tek bir balonda ve herkes tarafından ulaşılabilir bir hale getirilmiştir. Artık firmalar birçok faaliyetini tek bir platform üzerinden gerçekleştirmektedirler. Bu nedenle sürdürülebilir bir gelişim gereklidir. Asla yerimizde durmadan bu kısıtlar ve fırsatları yöneterek inovatif yaklaşımı işimize aktarmamız gerekir.

Onlar ne yapıyor?
Apple, Whirlpool, P&G, 3M, Shell, Whirlpool, Arçelik, Vestel, Nike… Bu markaları biliyoruz, peki neden? Gelişimi ve değişimi takip eden ve yeni düzene liderlik ettikleri için bir dünya markası oldukları için onları biliyoruz. Kendi konseptleri, yaklaşımları ve kendilerine ait farklılıkları var.
Günümüzde inovatif şirketler, farklı türlerde (ürün/hizmet/süreç/pazarlama gibi) ve farklı derecelerde (radikal, artımsal, modüler gibi) yarattıkları inovasyon ile önemli ölçüde rekabet avantajı kazanmakta ve global pazardaki paylarını hızla artırmaktadırlar.

Arçelik, inovasyon stratejisini “Arçelik demek yenilik demek” sloganı ile yeni logosuyla duyurmaktadır. Arçelik’in, geleneksel Türk Kahvesi Makinesi Telve, dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olan iF Tasarım Ödülü’nü aldı. Telve,  2005 yılı ürün tasarımı kategorisinde, endüstriyel tasarım alanında ödüle layık görüldü. Ürün, kullanış kolaylığı ve getirdiği yenilikler sayesinde büyük başarı sağladı. 1998 yılında adapte ederek kullanmaya başladığı ürün, hizmet ve süreçleri iyileştirmeyi hedef alan 6 Sigma yöntemi sayesinde, 2004 yılı sonuna kadarki dönemde yaklaşık 14 milyon avro’luk kazanç elde etti.

Türkiye’nin ilk çevrimiçi (online) yemek sipariş sitesi olan www.yemeksepeti.com binlerce insana hizmet etmekte. Sitede siparişler tamamen etkileşimli bir ortamda gerçekleşiyor. Bilişim teknolojilerinin son imkânları ile desteklenerek hata payı sıfıra yaklaştırılan girişimde, verilen bir siparişin en kısa zamanda ve en doğru şekilde kullanıcıya ulaştırılması sağlanıyor.

Nike; duymayan yoktur herhalde. Sporun her alanında spor ayakkabıdan, spor eşyalarına, bantlara kadar her şeyde var. Peki, Nike bunu neye borçlu?

1- 1962’de bir atlet tarafından geliştiriliyor (Blue ribbon spots) ve 7 yıl sonra Nike logosu altında toplanıyor ve profesyonel atletler tarafından tercih edilen bir marka haline geliyor.
2- 1980’de geliştirmiş olduğu itici sistem ile Amerika pazarının %50 sini ele geçiriyor. Bu başarının ardında elbette sürdürülebilir bir inovatif gelişim yatmakta
3- Bazı anahtar ürünleri de zaten bu inovatif felsefeyi gösteriyor. Bunu da diğer firmalarla işbirliği halinde gerçekleştiriyor.
  •    Nike + à ayakkabının altındaki sensörlerle ipod’unu gerçek zamanlı olarak iletişime geçirdi.    
  •  Nikeid à Spor ayakkabınızı kendinizi yansıtmasını istiyorsanız, onu siz tasarlayın.
4- Açık inovasyon modelini takip ediyor. Arigon’daki merkezlerinde araştırmalarını sürdürüyor. Sadece ürün mühendisleri ile değil aynı zamanda üniversite ile araştırma ortaklığı yapıyor.

Son olarak Apple’dan bahsetmemek olmaz. Apple ilk mp3 çaları yapmadı ya da ilk akıllı telefonuda yapmadı ama ipod ve iphone ürünlerinin yakaladığı başarı inanılmaz. Steve Jobs, bu başarıyı şirket düşüşteyken gerçekleştirdi ve en önemli silahı da iş modelinde ve ürünlerinde gerçekleştirdiği inovasyonlardı. Sıra sizde…



Aykut Gülalanlar, PMP

Twitter: @agulalanlar

Email: aykut.gulalanlar@ebiltem.ege.edu.tr












0 yorum: