Türkiye, 1995 yılında çıkarılan patent kanunu ile kendi patent yolculuğuna sessiz bir başlangıç
yaptı. O yıldan bugüne, patent başvurularının yapıldığı tek kurum olan Türk
Patent Enstitüsü ve diğer kurumların (özel/kamu/üniversite) çalışmaları ile
patent konusundaki farkındalık giderek büyüdü. Ancak ne yazık ki gelişmiş
ülkeler ile karşılaştırıldığında patent başvuru sayılarımız (hem ulusal hem de uluslar arası) çok gerilerde kalmaya devam etti. Avrupa Patent
Ofisi (EPO)’ nin yayınladığı 2011 verilerinde bu durum açık bir şekilde
görülmektedir. 2002-2011 yılları arasında 60.000 Avrupa patent başvurusu ile
ABD birinci sırada iken, Türkiye 714 başvuru ile çok gerilerde kalmıştır.
Aradaki fark, hızlı bir şekilde patent başvuru sayılarımızı arttıracak
modelleri geliştirmemiz gerektiğinin açık bir göstergesi olarak karşımıza
çıkıyor.
Hem mevcut patent kanunundaki eksiklikler/yetersizlikler hem de ülke
genelindeki buluşçularımızın patent konusundaki bilgi ve algı eksikliği
ülkemizi bu düşük rakamlar ile baş başa bırakmaktadır. Her ne kadar buluş
yapmaya meraklı bir millet olsak da koruma konusunda aynı gayreti
gösteremiyoruz. Patent alınarak koruma sağlanan buluşlarda ise ekonomik hayata
kazandıramama yani ticarileştirememe sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu durum,
araştırma-buluş-koruma-pazara girme süreçlerini gerçekleştirebilen firmalar
için olmasa da Üniversitede araştırmalarını yapıp buluşa imza atan öğretim
elemanları için sorun oluşturmaktadır.
Bildiğiniz gibi, mevcut patent kanununa göre, Üniversite öğretim üyesinin yaptığı buluş,
serbest buluş olarak sayılmakta ve patent hakları kendisine ait olmaktadır. Bu
durumda, buluş yapan akademisyen patent başvuru işlemlerini de kendisi
gerçekleştirmek durumunda. Yani, patent başvurusu ve sonrasındaki
ticarileştirme işlemleri ile ilgili olarak Üniversitenin bir yükümlülüğü ve
sorumluluğu bulunmuyor. Sonuç olarak, buluşçu akademisyen elinde patent tescili
ile buluşunu nasıl pazara süreceğini kara kara düşünmesi için yalnız
bırakılıyor.
Yeni patent kanunu tasarısı taslağında yapılan değişiklikler ile Üniversite
öğretim üyelerinin yapacakları buluşlar ve patent hakları konusunda önemli
gelişmeler bizi bekliyor olacak. Yeni tasarıya göre (Madde 9 ile – 551 sayılı kanun hükmünde
kararnamenin 41. Maddesinde yapılan değişiklik), öğretim üyesi buluşunu
yaptıktan sonra bağlı bulunduğu Üniversite’ye buluşunu bildirmek ile yükümlü
olacak. Dolayısı ile Üniversite, söz konusu buluşun korunmasına ve daha
sonrasında ticarileştirilmesine karar verirse buluş bildirimini takip eden 3 ay
içerisinde patent başvurusunu yapmak ile yükümlü oluyor. Bu durumda sürecin
nasıl işleyeceğine dair soru işaretleri oluşturan bazı belirsizlikler ortaya
çıkıyor. Buluşun değerlendirmesini, patent başvuru işlemlerini ve ticarileştirme
süreçlerini üniversitede hangi birim/bölüm üstlenecek ve yürütecek? Gerek
üniversitelerin alt yapı ve personel yetersizlikleri gerekse ülkemizdeki
ticarileştirme mekanizmalarının tam oturmamış olması, yeni tasarının getireceği
işleyişin nasıl olacağı konusunda bizleri düşündürüyor. Dilerseniz bu
belirsizlikleri karar vericilere bırakalım ve buluşların ticarileştirilmesi
sürecine kısa bir göz atalım.
Araştırma-buluş-koruma-ticarileştirme
süreçlerinden ilk 3 aşamanın tamamlanmasından sonra “bölüm canavarı” diye
tabir ettiğimiz ticarileştirme kısacası “para kazanma” kısmına adım atılır. Bir
akademisyen için belki de en zor bölüm burasıdır. Buluşunu yaptıktan sonra
patent başvurusunu gerçekleştiren akademisyen tekrar yeni buluşların peşini
kovalamak ister, ancak mevcut buluşun ekonomik hayata kazandırılması gerekir.
Bu son adımı tamamlamak için kabul görmüş metotlar ve araçlar kullanılsa da bu
amaca hizmet eden yeni girişimleri de görmek mümkün.
Avrupa Komisyonu’nun “IPR
Valorisation” Uzman grubunun patentlerin ticarileştirilmesi ile ilgili
önerilerinin yer aldığı dokümanda olası araçların değerlendirmesini bulmak mümkün.
Raporda, “DG Enterprise and Industry” nin gerçekleştirdiği KOBİ anket çalışmasındaki
patentli teknolojiler için potansiyel ortak bulma araçlarına yer verilmiş.
Türkiye’de olduğu gibi Avrupa’da halen kişisel kontaklar bir numaralı ortak
bulma yöntemi olarak karşımıza çıkıyor.
Ancak söz konusu
Üniversitelerden çıkan patentler olunca, aynı yöntemlerin ve araçların
akademisyenler tarafından kullanılması çok kolay olmuyor. Ticarileştirme
süreçlerinin değerlendirilmesi, seçilmesi ve yönetilmesi işlemlerinin
akademisyenler yerine Üniversite bünyesinde yer alan Teknoloji Transfer Ofisi
ya da Proje Yönetim ofisleri tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak
karşımıza çıkıyor. Ancak yine de buluşçu akademisyenlerin ticarileştirme
faaliyetleri için yararlanabilecekleri bazı araçlar ve girişimler mevcut.
Patentli buluşların ticarileştirilmek istenmesi fakat başarılamaması veya
patent sahiplerinin bu konuda hiçbir çalışma yapmaması sonucu ortaya çıkan “uyuyan
patent” lerin artması, bu çalışmaların hayata geçirilmesini tetikleyen
unsurlar olarak gösteriliyor.
Dijital yaşama (iş ve özel
hayat) geçişte büyük bir ivme yakaladığımızı kabul edersek, elektronik
platformlar bu süreçler için de uygun çözüm olmaya aday durumda. Bu konuda hayata geçirilmiş örnekleri bulmak
mümkün. İlk akla gelen, Danimarka Patent Ofisi tarafından hayata geçirilmiş
olan “IP Marketplace”. Patent
ve diğer sınai mülkiyet sahipleri ile bu varlıkları satın almak veya
lisanslamak isteyenleri bir araya getiren bir platform. Eğer bir firma buluşunu
patentlemiş ancak bu teknolojiyi ekonomik yaşama geçirememiş ise bu platformdan
faydalanabilir. Aynı şekilde bir akademisyen de patentli buluşunu bu platform
aracılığı ile satabilir ya da ilgili kişi/firmaya lisanslayabilir. Bir diğer
örneğimiz ise Güney Kore’den. IP Mart adıyla oluşturulan platform da patentli buluşların ticarileştirilmesi için
buluşçulara destek sağlıyor.
Bu platformlar ülkelerin
Patent Ofisleri veya ilgili Üniversitelerin Teknoloji Transfer Ofisleri
tarafından oluşturulabileceği gibi, ticari kurumlar tarafından da hayata
geçirilebilir ve yönetilebilir. Bu konuda çalışmalarını sürdüren bazı
platformları aşağıda bulabilirsiniz.
Verilen örnekler, buluşun
patentlenmesinden sonra yapılacak ticarileştirme çalışmalarına yönelik olmasına
rağmen, WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Hakları Organizasyonu) bu işlemlerin patent
başvurusu esnasında başlaması gerektiğini düşünüyor. WIPO, yeni patent
başvuruları için lisanslama isteği opsiyonu ekleyerek, potansiyel yatırımcı
veya ortaklar ile patent sahibinin buluşmasını kolaylaştıracak hamleyi hayata geçirdi. Bu Özellik ile PatentScope üzerinden
tarama yaparken ”lisanslanmaya uygun” olan patentleri görüntülemek mümkün olabiliyor.
Ayrıca sektöre özel
oluşturulan platformları da görmek mümkün. Yine WIPO önderliğinde ve ilaç
firmalarının da desteği ile ilaç sanayine yönelik patentlere ulaşımı
kolaylaştıran bu sistem, sağlık alanındaki buluşlara ihtiyaç duyan
firmalar ile buluş sahiplerinin bir araya gelmesi için ortak bir zemin yaratıyor.
Aynı şekilde, HIV/AIDS hastalığı ile mücadele için gerçekleştirilen patentli
buluşlar http://www.medicinespatentpool.org/ platformu ile lisanslanmayı bekliyor.
Ülkemizde her ne kadar
patentli buluşların ticarileştirilmesi için risk sermayesi, yatırımcı melekler,
kuluçka merkezleri gibi mekanizmalar (bkz:
Melek Yatırım ve Girişim Sermayesi – Semih Erden) kullanılsa da elektronik
ortamda işleyiş gösteren bu tür sistemlere de ihtiyaç duyuyoruz. Özellikle
ticarileştirme süreçlerine pek dahil olmayan buluşçu akademisyenlerimizin
patentlerini olası yatırımcılar ile buluşturmanın yollarından biri yukarıda
örnekleri verilen platformlardır. Bu mekanizmaların oluşturulmasında finansal
kaynak yaratılması konusunda kamu kurumlarına, uygulamaya geçirilmesi
aşamasında ise Üniversitelere ve Teknoloji Transfer Ofislerine görevler
düşmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder