EBİLTEM blog sayfasına hoşgeldiniz.

Üniversite-Sanayi İşbirliği, Teknoloji Transferi, Patent, Avrupa Birliği Projeleri, Teknoloji Trendleri ve İnovasyon...

ShareThis

patent etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
patent etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2013 Cuma

Patent Vekilinin İcat Yapmasını Beklemeyin, Patentten Maksimum Değeri Alın!


Patent Vekilinin İcat Yapmasını Beklemeyin, Patentten Maksimum Değeri Alın!

Patent hakları ticari olarak iki ana güç sağladığı yönünde algılanıyor: İlki rakiplerinizin sizin teknolojinizi kullanmasını engellemek, ikincisi ise teknolojinin ayrıcalıklarını kullanmak isteyenlerin gelirlerinden pay almak!

Son yıllarda bu algı değişiyor. Patentler hak sahiplerine yasal haklar sağlamanın yanında bağımsız  ticari varlıklar olarak da görülmeye başlandı.  Artık patentler, gayrimenkuller gibi değerlendirilerek bankalarda teminat olarak kullanılabilecek.   Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün'ün Mart 2013'te yapmış olduğu konuşma da bu değişimin Türkiye'de de orta vadede uygulamaya geçeceğinin habercisidir (http://www.sanayi.gov.tr/NewsDetails.aspx?newsID=7083&lng=tr ).

Yeni patent yasasını (http://www.tpe.gov.tr/dosyalar/taslaklar/Patent_Kanun_Taslagi.pdf ) hala beklemekte olduğumuz bugünlerde Teknoloji Transfer Ofisleri olarak  Üniversite bünyesindeki Fikri Mülkiyet Haklarının tespiti ve ticarileştirme potansiyellerinin kullanımına yönelik çalışmalar da hızla devam ediyor. Peki bu kadar değerli hale gelen patentlerimiz gerçekten değerli mi?

Patentlerin pazar değerleri, tekniğin bilinen durumu ile karşılaştırıldığında bulunan seviye farkına, istemlerinin kapsamına ve bu istemlerden etkilenen mevcut ve gelecek ticari pazarların varlığına bağlıdır. Bu da bizi patentin kalitesinin doğrudan değerine etki ettiğini göstermektedir. Türkiye'de patent sayılarının arttırılmasına yönelik yapılan farkındalık çalışmaları ve teşvik mekanizmaları bugüne kadar her ne kadar patent sayısında artış sağlasa da patent kalitesi için aynı kaliteden bahsetmek zor.

Patent ile markayı karıştıran siyasilerin, yöneticilerin varlığında geçen yıllarda artan patent başvuru sayıları bize galibiyeti getirmeyecektir. Devlet hibelerinin de revize edildiği ve Ar-Ge, FMH ve girişimcilik konularında artık ticarileşme potansiyeli/yaratacağı değere göre desteklerin değerlendirmeye başlanması önemli adımlar olarak görülebilir. Bu kapsamda, 1802 kodlu patent teşvikinin yerini de 1602 kodlu yeni patent teşviki Ocak 2014 itibari alıyor. Yeni teşvik sistemi ile sonuç odaklı olarak patent hakkı alan başvurular ödüllendirilerek tescilli patentlerin desteklenmesi ve patent kalitesinin de arttırılması hedefleniyor. Yine, Türk Patent Enstitüsü de inceleme raporlarını kendi içinde verecek şekilde yeniden yapılanmaya gidiyor. Bu geçiş sürecini de merakla takip ediyor olacağız.

Değişen kanunlar, teşvik mekanizmaları, Teknoloji Transfer Ofislerinin tecrübe kazanması, Teknoloji lisanslama, girişimcilik gibi kavramlarda gelişen farkındalık ve yavaş yavaş oluşmaya başlayan ekosistem ile değerli patentler de artacaktır. 2012 yılında EBİLTEM olarak organize ettiğimiz AreGE etkinliğimizde gerçekleştirdiğimiz 'Üniversite Patentleri Yarışıyor' yarışmasında 18 üniversiteden başvurusunu aldığımız  140 patent başvurusunun incelemesinde başvuruların çoğunun ticarileşme potansiyeli olmadığı görülmüştü. Ticari potansiyeli olanların ise patent kalitesinin düşük ve koruma alanının dar olması nedeni ile sürdürülebilirliği yoktu.

Bu başvuruların öne çıkan ortak özellikleri;
1) Patent sahipleri patent başvurusu yaparken destek almamıştı ya da patent vekilinin yaptığı çalışmaya dahil olarak katkı vermemişti.
2) Birçoğu, başvuruyu ticari bir getiri sağlamak üzere amacı ile gerçekleştirmemişti.
3) Tescilli başvurularda kabul edilen istemlerin kapsamı dikkate alınmamıştı.
4) Rüçhan haklarından bilgileri olmaması nedeni ile sadece Türkiye koruması ile sınırlı korumaya sahipti.

Peki, Patent kalitesini arttırmak ve değerini maksimuma çıkarmak için hangi adımları atmalıyız?

1) Patent Vekili ile maksimum etkileşim: Öncelikli olarak başvurunuzda Patent Vekili ile çalışma gibi bir zorunluluğunuz yok. Ancak patentin kendine has bir dili olduğunu ve özellikle istemler de yanlış kullanılacak bir kelimenin bile istemin kapsamını daraltabileceğini ve patentin çevresinden dolanmayı kolaylaştıracağının farkında olmak gerekiyor.
Eğer bir patent vekili ile çalışıyorsanız başvurunuz ile ilgi bir teknik bir bilgisinin olması patentin potansiyelinin tam olarak çıkarılmasına yardımcı olacaktır. Tabii patent vekilinden sizin için icat yapmasını bekleyemezsiniz, onun görevi sizin icadınızı maksimum koruma hakkı sağlayacak şekilde hazırlamaktan ötesi değildir. Bu nedenle taslak aşamasında maksimum bilgi paylaşımı ve sonrasında da patentin icadınızı tam olarak yansıtıp yansıtmadığının kontrolü yine buluşçu olarak sizin sorumluluğunuzda olacaktır.

2) Ticari Faydayı Unutmayın: Başvuru sahipleri başarıyı patent almak olarak tanımlarken aslında geçerliliği süresince ticari fayda sağlamayacağı öngörülen bir başvuru yapmanın giderden başka bir getirisi olmuyor. Ticari değerin sadece direk gelir elde etme anlamında anlaşılmaması gerekiyor. Bu noktada maddi getiri yanında ticari fayda olarak pazardaki hareketinizi kolaylaştıran ya da rakibinizin hareketini zorlaştıran patentler de ticari bir fayda olarak görülmelidir.

3) Güçlü İstemleri Garanti Edin: İstemlerde belirtilen her noktanın tarifnamede ayrıntılı olarak açıklanması şarttır. Tarifnamede paylaşılan teknik içeriğin istemleri tam olarak destekliyor olduğunun ve bilginin doğruluğunun kontrolü buluş sahibine ait olacaktır. Bu nedenle özellikle Patent Vekilleri ile çalışırken icadın kapsamının ve istenen koruma alanının net olarak paylaşılması ve çalışmaların kontrollerinin yapılması gerekir. Önemli bir nokta da en iyi kullanım modunun farklı kullanım alanları ile beraber tarifname de belirtilmesi ve yapılan çalışma (test/deney vb.) sonuçları ile desteklenmesi gerekmektedir. Yine olası alternatif kullanım alanlarının da bu bölümde belirtilmesi patentin kapsamını genişletecektir.

4) Rüçhan Süresine Dikkat Edin: Başvuru tarihinden itibaren başlayan 12 aylık süre sizin rüçhan hakkı ile coğrafik olarak koruma alanınızı genişletmek için farklı ülke başvuruları yapmanız veya EP(Avrupa Patent Sistemi)/PCT(Uluslararası Patent Sistemi) başvurularına geçişiniz için tanınan süredir. Bu süre sonrasında başvurunuzun tescil edilmesi durumunda korumanız sadece giriş yaptığınız ülkelerde geçerli olacaktır ve bu koruma alanı genişletilememektedir. 
Çok uluslu başvurularda PCT sistem seçeneği önemli bir araç halini almaktadır. PCT tercih edilen diğer ülkelere giriş için ilk patent başvurusundan itibaren 30 aylık bir süre kazandırmaktadır. Bu süre hem başvuru ile ilgili ticarileşme faaliyetlerinin yürütülmesi hem de diğer ülke girişleri için çeviri gibi konularda hazırlık zamanı olarak büyük avantaj sağlamaktadır.

Paylaşılan bu noktalar patentin kalitesini ve buna bağlı olarak değerini arttıracaktır. Özellikle internet ve mobil girişimciliğin yoğun ilgi gördüğü ancak teknoloji temelli girişimciliğin de önem kazanmaya başladığı bu geçiş zamanlarında Fikri Mülkiyet Haklarının yönetimi ve elde edilen hakların kullanımı kapsamında belirtilen önemli noktalar, hem araştırmacılar hem de girişimciler tarafından dikkatle izlenmelidir.




Aykut Gülalanlar  | Birim Yöneticisi | Lisanslama ve İş Geliştirme
Elektrik&Elektronik Müh. | Endüstri Müh. Y.L. | PMP | Patent Vekili |

--------------------------------------------------------------------------------------------------

17 Nisan 2013 Çarşamba

Yenilikçi Firma ve Teknolojik Gelişim


Dünya her yönüyle hızlı bir gelişim ve değişime tanık olmaktadır. Ulaşım, haberleşme teknolojilerinde ki hızlı gelişim bunu büyük ölçüde desteklemekte ve hızlanmasını sağlamaktadır. Bu hem bilgilere ve teknolojilere ulaşımı kolaylaştırmakta hem de bu teknolojilerin daha yaygın kullanılmasına önayak olmaktadır. Hal böyle olunca arz ve talep artmakta neticede benzer alanlarda faaliyette bulunan firmalar zorunlu bir rekabetin içine girmektedir. Bu rekabet içerisinde firmalar var olan teknolojilerin geliştirilmesine bağlı olarak yeni ürünler geliştirmek durumunda kalmaktadırlar. Günümüzde yeniliğin ve ekonomik büyümenin kaynağı olarak firma gösterilmektedir. Pazarın gereksinimlerinin önceden belirlenerek bunların yeni veya yenilikçi ürünlerle karşılanması günümüz firmalarının varlık nedeni durumuna gelmiştir.

Yenilikçi firma tanımını yapmadan önce yenilik kavramına açıklık getirmek de yarar olacaktır. Yenilik, firma içinde uzmanlaşmış birçok insanın faaliyetlerinin örgütsel olarak bütünleştirilmesini gerektiren kolektif bir süreçtir. Aslında yenilik aynı zamanda bir fikri pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete, yeni ya da geliştirilmiş bir imalat ya da dağıtım yöntemine, ya da yeni bir toplumsal hizmet yöntemine dönüştürmeyi de ifade eder. (OECD). Günümüzde yeniliğin ve ekonomik büyümenin en önemli elemanları olarak firmalar gösterilmektedir. Pazarın gereksinimlerinin önceden belirlenmesi ve bunların yeni veya yenilikçi ürünlerle karşılanması günümüz firmalarının ana amacı haline gelmiştir. Konunun uzmanları yenilik sürecini birikimli, kolektif ve belirsiz bir zaman süreci şeklinde tanımlamaktadırlar. Yenilikler mevcut bilgilerin üzerine inşa edilmektedir. Kolektiftir çünkü teknolojik koşullara ve piyasa koşullarına ait verilerin toplanması, değerlendirilmesi ve ürüne dönüştürülmesi için konularında uzman pek çok sayıda kişinin bir araya gelmesi gerekmektedir. Yani yenilikçi firma dendiğinde hem kendi içinde hem de aralarında antlaşma olan firmaların oluşturduğu ağ içinde bahsedilen anlamda yenilik faaliyetlerini gösteren işletme örgütü anlaşılmalıdır. Yenilikçi firmalar çevresinde etki yaratan firmalardır. Bir başka deyişle yenilikçi olmak büyümeyi beraberinde getirir. Bunu yapmak için firmaların kendi analizlerini çok iyi yapmış olmaları, stratejik açıdan nerede olduklarını bilmeleri, işbirliğine önem veriyor olmaları kritik noktalar arasında yer almaktadır. Tabi bir firmada yeniliğin ortaya çıkmasını sağlayan faktörler vardır. Bu faktörler genel olarak iki madde de toplanabilir.

Şirket içi belirleyiciler; şirketin yaşı, büyüklüğü, sahiplik statüsü gibi genel şirket özelliklerini; entelektüel sermaye, firma kültürü ve firma içi iletişim kanallarının açıklığını, idari özellikler ve liderlik gibi firma yapısı unsurlarını ve işbirlikleri, bilgi yönetimi, yatırım ve maliyet stratejileri, rekabet unsurlarının baskısı gibi firma stratejilerini içermektedir. (TÜBİTAK,2007)

Şirket dışı belirleyiciler; Yapılan çalışmalar, analizler neticesinde firma için en önemli engellerin iç direnç ve iç eksikliklerden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Dış engellerin ise firmanın yenilikçiliğine doğrudan olumsuz bir etkiden ziyade diğer engelleri zamanla besleyen ve onları artıran bir altyapı teşkil ettiği görülmüştür. Yine de yenilikçi olmak isteyen bir firmanın öncelikle iç engelleri ortadan kaldırmaya odaklanması gerektiği aşikardır  Sektör ve pazar yapısı, kamu düzenleme ve teşvikleri, dışsal mali fonlar, yeniliği engelleyici şirket dışı unsurlar gibi dış kaynaklı belirleyiciler ise sektörlerle ilgili koşullar ve ilişkilerdir. (TÜBİTAK,2007)

Yapılan araştırmalar yenilik için farklı stratejiler ortaya koymaktadır ancak tecrübeler gösteriyor ki firma stratejileri duruma göre değişebilmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi bilişim ve iletişim teknolojisi diğer firmalarla ilişkileri, işbirliği ilişkilerini kısacası firma davranışlarını değiştirmektedir. Firmalar bir değil birden fazla alternatife kolayca ulaşmaktadırlar. Kaynaklarını, bilimsel ve teknolojik becerilerini farklı şekillerde kullanabilmektedirler. Yenilik anlamında firma kendi içerisinde ki çalışmalarla bir ürün ortaya çıkarıp patent alabilir ya da sektörü için dünyanın herhangi bir yerindeki yeni üründen lisans yöntemiyle yararlanabilir, olası teknolojileri tahmin edebilir. Böylece bilim ve dünya teknolojilerine belli oranda yön verebilir. Teknolojik anlamda köklü değişimler yaratmaya kalkmak ciddi anlamda risk olabilir ama yenilikçi olmayan firmalar uzun soluklu hayatta kalmamaktadır. Sonuç olarak bir firma yenilikçi olma anlamında farklı stratejiler üzerinden gidebilir ancak firma seçtiği stratejileri hayat geçirirken iç ve dış etkileşimle çekirdek faaliyet ve çeper faaliyetler ayrımını yaparak süreci iyi yönetmek zorundadır.

Jeoloji Mühendisi 
Patent Uzmanı  




Uluslararası Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi (2007-2010) TÜBİTAK

Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011-2016 – TÜBİTAK

Bilim teknoloji ve yenilik politikaları - Vizyon 2023

Ar-Ge ve Yenilik Politikaları Vizyon 2023 ve Sonrası

Yrd. Doç. Dr. Ali FIKIRKOCA Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi İnovasyon Brimi Yöneticisi UZEM 2012

12 Nisan 2013 Cuma

Fikri Mülkiyet Hakları ve Rekabet Hukuku İlişkisi


Ülkemizde sınai mülkiyet hakları uygulamaları Osmanlı dönemine rastlamaktadır. Bu konudaki ilk düzenleme markaların korunmasına ilişkin kuralları içeren 1871 tarihli “Alamet-i Farika Nizamnamesi”dir.  Bu nizamnameden sonra 1879 tarihinde patent konusundaki düzenlemeleri içeren  “İhtira Beratı Kanunu” bu alanda dünyadaki ilk düzenlemeler arasındadır. Cumhuriyet dönemine geçişle beraber bu konudaki çalışma ve düzenlemeler devam etmiş ve 1925 senesinde bu konuda uluslararası bir birlik oluşturulması adına Paris Sözleşmesi imzalanmıştır. 1976 da "Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) Kuruluş Anlaşması’na katılan Türkiye bu konuda önemli adımlar atmaya devam etmiştir. 1995 yılında Türkiye'nin, “Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Anlaşması” ve eki “Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması’ndan (TRIPS) ve Avrupa Birliğiyle Gümrük Birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesi amacıyla, TPE öncülüğünde patent, marka, endüstriyel tasarım ve coğrafi işaretler alanlarında reform niteliğinde kanun hükmünde kararnameler yürürlüğe girmiştir. En son yakın bir tarihte 13 Aralık 1994 tarihinde 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (4054 Sayılı Kanun) ile Türkiye uluslararası standartlara uygun rekabet kurallarına kavuşmuştur. Rekabet Kanunu 3 temel yasaklama ve muafiyet rejimi öngörmektedir. Bu 3 temel yasaklamayı aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

  • Rekabeti sınırlandırıcı anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birliği kararları (4054 Sayılı Kanun, Madde4)
  • Hâkim durumun kötüye kullanılması (4054 Sayılı Kanun, Madde6)
  • Birleşme ve Devralmaların Kontrolü (4054 Sayılı Kanun, Madde7)

Piyasa ekonomisinin temel dayanağı olan rekabet yeniliklerin ortaya çıkması anlamında önemli bir katalizör görevi görmektedir. Fakat rekabet tek başına bilginin üretimi ve yeniliğin ortaya çıkması için yeterli olmamakta başka motive edici unsurlara ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Mal ve hizmet piyasası göz önüne alındığında yeniliklerin ortaya çıkması yeni bilgilerin üretilmesine bağlıdır. Fakat üretilen yeni bilgilerin başkaları tarafından kullanımı engellenemez çünkü genel olarak bilgi kamu malı niteliği taşımaktadır. Durum böyle olunca da bilgiyi üretecek kişi kendi rızası olmadan diğer kişilerin kullanımını engelleyemezse zaman içerisinde yeni bilgi üretmek için motivasyonunu kaybedecek ve zamanla yeni bilgi üretimi yok olacaktır. Bu durumda teknolojik gelişimleri innovasyonu sekteye uğratacak, rekabet ortadan kalkacak ve piyasa durağan bir hale geçecektir. İşte bu durumun ortaya çıkışının önlenmesi adına fikri mülkiyet hakları sistemi kurulmuştur. Sistemin ana felsefesi bilgi üretenlerin bir şekilde ödüllendirilmesi, üretilen yeni bilgilerin yayılarak toplum yararına sunulması ve yeni bilgilerin üretilmesine ön ayak olmaktır. Bilginin üretilmesi sanayiye uygulanır hale gelmesi bu haliyle korunması önemlidir. Dolayısıyla bilgi ekonomik gelişmenin mihenk taşı olarak görülmektedir.

OECD çalışmalarında bilgiye dayalı ekonomi şöyle tanımlanmaktadır:

“Bilgiye dayalı ekonomi, içerisinde bilgi üretim ve kullanımının zenginlik üretiminde baskın bir role sahip olduğu ekonomidir. Bu sadece bilginin sınırlarının geriye doğru itme değil aynı zamanda, bütün ekonomik faaliyet şekillerinde bilginin her türünün daha etkin kullanımı ile ilgilidir.…”


Hal böyle olunca da daha fazla etkin yeni bilgiye sahip firmalar daha güçlü hale gelmektedir. Aynı paralelde bilginin önemini kavrayan ve bilgi üretimini destekleyen devletler uluslararası arenada daha kuvvetli hale gelmektedir. İşte bu noktada yukarıda da değinildiği gibi bilgiye dayalı üretilenlerin korunması çok büyük önem teşkil etmektedir. Bu noktada devreye Fikri ve sınai mülkiyet hakları girmektedir.

FMH hukuk sisteminin esası buluş sahibine o buluşu belli süre zarfında kullanmasına, kendi rızası dâhilinde başkalarına kullandırma, kendi rızası dışında kullanmayı önleme hakkının verilmesine dayanır.

Rekabet hukuku ile FMH hukuk sistemi birbiriyle çatışır gibi görünse de aslında aynı amaca hizmet etmektedir. İlk bakışta fikri mülkiyet hakkı belli zaman aralığında belli bir piyasada tekel hakkı gibi görünse de piyasadaki diğer teşebbüsler yeni fikirler üreterek rekabete girebilirler. Aslında bugün piyasada bu kadar çeşitliliğin oluşu ve teknolojinin bu kadar gelişip yaygınlaşması temelde FMH hukuk sistemine dayalıdır. Ayrıca rekabet hukuku fikri mülkiyet hukukuna konu olan bilginin toplum yararına kullanılması konusunda katkı sağlamaktadır. Bu katkılar şu şekilde sıralanabilir.

  • Yol gösterici nitelikte düzenlemelerin yapılması (AR-GE Tebliği gibi),
  • Lisans anlaşmalarına ve ilgili diğer FMH kullanımına ilişkin anlaşma ve uygulamalara (örn. patent havuzları)müdahale edilerek rekabeti engelleyici uygulamaların önüne geçilmesi,
  • Zorunlu lisans uygulamaları,
  • Bir FMH devrine dayalı yoğunlaşmaların kontrolü gibi uygulamalarla bilginin yayılması ve kullanımı.

Sonuç olarak bilgi ekonomide hem girdi hem de çıktı olarak önemli bir yer sahibidir. Rekabet bilginin üretilmesini arttıran bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Fikri mülkiyet hakları hukuku da bilginin kamu niteliği taşımasından kaynaklanan aksaklığı gidermektedir.  Böylece rekabet hukuku ve fikri mülkiyet hakları hukuku dengeli bir şekilde yeni bilgilerin üretilmesi ve sağlıklı bir şekilde yayılarak ekonominin gelişimi açısından önemli bir rol oynamaktadır.

Jeoloji Mühendisi
Patent Uzmanı 

Kaynakça: 

OECD (1996) “The Knowledge Based Economy” Paris.

2013 yılı Rekabet Raporu

TRIPS Anlaşması

Teknoloji, Yaratıcılık ve Fikri Mülkiyet sertifika programı Rekabet Hukuku ve Fikri Mülkiyet Hakları ilişkisi Yaşar Tekdemir

“2008/2 Sayılı Teknoloji Transferi Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği”,

4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un

4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4 ve 5 inci Maddelerinin Teknoloji Transferi
Anlaşmalarına Uygulanmasına Dair Kılavuz

“Birleşme/Devralma İşlemlerinde Rekabet Kurumunca Kabul Edilebilir Çözümlere İlişkin Kılavuz”,


17 Şubat 2013 Pazar

Kısa Kısa: Teknoloji Transferinde SSS




KısaKısa: Teknoloji Transferinde SSS

Son günlerde sıklıkla duymakta olduğumuz teknoloji transferi, ticarileştirme ve patent konularında sıklıkla karşılaştığımız sorulara kısa kısa cevaplar veriyoruz. Sizlerden yorum ve sorularınızı da bekliyoruz.

Teknoloji Transferi nedir?
Bilgi ve buluşların üniversite, araştırma merkezleri bünyesinden üçüncü partilere transferini ifade etmektedir. Bu transfer genellikle, lisanslama ve firma kurulumu (start up, spin-off) ile gerçekleştirilmektedir.

Teknoloji Transferinde Patent’in önemi nedir?
Patent, teknolojinin ticarileştirilmesinde ticari ortakların ilgisini çekmesi ve ortağa sağlayacağı yasal hakların avantajı nedeni ile çok önemlidir.

Araştırma sonuçlarımı Patent Başvurum öncesi açıklayabilir miyim?
Türkiye’de araştırma sonuçlarının bir yıl öncesine kadar buluş sahibi tarafından açıklanmış olması patentlenebilirlik kriterlerini kaybetmesine neden olmamaktadır. Ancak bu durum patent alma sürecini zorlaştırmaktadır. Benzer uygulama Amerika için de geçerlidir. Ancak EP (Avrupa Patent ) kapsamında patentlenebilirlik kriterleri bozulmaktadır.

Patent Hakları Sahibine veya Lisans sahibine ne sağlar?
Patent sahibi, patent korumasının geçerli olduğu bölgelerde üçüncü partilerin kullanımını, üretimini ve satışını engelleme haklarına sahiptir.

Lisans sahibi, lisans anlaşması içerisinde belirtilen bölge, uygulama alanı ve belirlenen süre vb. şartlar kapsamında patentin sağladığı yasal haklara sahiptir.

Materyal Transfer Anlaşması (MTA) nedir?

Bu anlaşma sizin işbirlikçilerinizle ve proje ortaklarınızla gerçekleştirdiğiniz Ar-Ge çalışmalarında onlara göndermekte olduğunuz veya onlardan almakta olduğunuz materyallerin içeriğine ve kullanım haklarına ait bilgilerin bulunduğu anlaşmadır. Ar-Ge sonuçlarının patente konu olması durumda hak iddia edebilmeniz için son derece önemli bir dokümandır. Gizlilik anlaşması ile de desteklenmelidir.

Sponsorlu Projelerde Hak Paylaşımı Nasıl Oluyor?
Sponsorlarınız ile proje kapsamının net olarak belirlendiği bir hak paylaşım sözleşmesi yapmanız gerekmektedir. Sözleşme kapsamında patent haklarının paylaşımı, lisanslama durumunda hak paylaşımı konuları da anlaşmaya dahil edilmelidir. Sponsorun buluş haklarına sahip olduğu durumlarda, araştırma kapsamının tam olarak belirlenmesi, proje kapsamı dışında araştırmacıya ait buluşa konu olabilecek buluş haklarının korunması için önem taşımaktadır.

Uluslararası Patent diye bir şey var mı?
Patent ile bölgesel koruma da sağlamaktadır. Genel olarak “Dünya Patenti” diye bir şey yoktur. Ancak PCT (Uluslararası Patent) ve EP (Avrupa Patenti) kapsamında yapılan anlaşmaya üye ülkeler için tek noktadan başvuru yapılabilmektedir. Türk Patent Enstitüsüne yapılan bir başvuru sonrasında 12 ay içerisinde rüçhan hakları kullanılarak EP, PCT ve üye ülkelerde ulusal girişler gerçekleştirilebilir.

Patent Sahibi ve Buluş Sahibi arasındaki fark nedir?

Patent sahibi, buluş hakları kapsamında patent başvurusu yaparak ”Başvuru dokümanın”da “Başvuran” olarak yazılan kişi veya hak devri ile haklara sahip olan kişidir. Patentten doğan yasal hakları kullanma hakkına sahiptir.

Buluş sahibi, başvuru dokümanında “Buluş Sahibi” olarak belirtilen ve buluşun gerçekleştirilmesi sırasında katkı koyan kişidir. Patent haklarından yararlanamamaktadır. Buluş sahibi ve patent sahibi aynı kişi olabildiği gibi birden fazla kişi deolabilmektedir.


Bir sonraki yazıda daha fazlası ile aşağıdakileri de cevaplayacağız. Sizin desorunlarınız varsa bizlerle paylaşabilirsiniz.

Start-up nedir ve hangi durumlarda lisanslamaya tercihe edilmeli midir?
Öğrenci olarak patent sahibi/buluş sahibi olabilir miyim?
PCT üzerinden patent başvurusu yapmak size ne kazandırır?





Twitter: @agulalanlar

Email: aykut.gulalanlar@ebiltem.ege.edu.tr

17 Ocak 2013 Perşembe

Enerjide Küresel Kaymalar: Kaya Deyip Geçme!


2012’nin en belirgin özelliklerinden biri olarak Çin’in küresel konumunu daha da çok konuşur hale gelmemizi söyleyebiliriz sanırım. Yayınlanan ciddi gelecek projeksiyonlarının çoğunda ABD’nin önüne geçeceği tahmin edilen Çin, en kritik alanlardan birinde daha liderliği devralmış durumda: patent başvuruları.

Çin’in bu baskın büyüme ve ilerleyişi küresel politik konumlanmaları sarsarak devam ederken ABD kanadını mutlu edebilecek bir veri açıklandı 2012 Kasımında. Uluslararası Enerji Kurumunun yayınladığı World Energy Outlook 2012 raporuna göre ABD, 2020 yılı itibari ile petrol üretiminde Suudi Arabistan’ı geçmiş olacak.  Tarihi boyunca günde 10 milyon varilin üzerine çıkamayan ABD’nin 2020 yılında günde 11.1 milyon varil petrol üretmesi bekleniyor. Son yıllarda aşağı yönlü bir seyir izleyen ABD petrol üretimi için böylesi bir sıçrama öngörülmesinin altında yatan sebep ise Şist kayalarından petrol ve gaz elde etme teknolojisi. Geliştirilen teknolojinin gaz ve petrol elde etme maliyetlerini makul seviyelere düşürmesi, enerji politikaları açısından bir kırılma yaratabilecek potansiyele sahip. Daha da somut örnek arayanlar için konuyu Türkiye’nin cari açığına dahi bağlayabiliriz. Zira yaşanan inovatif kırılma kömür fiyatlarını düşüreceği için, Türkiye dahil birçok ülkenin kömür ithalatında artış yaşaması bekleniyor. İnovasyonun küresel boyutta nelere yol açabileceği açısından hoş bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Teknolojinin ortaya çıkışını takiben gözler doğal olarak rezerv sahibi bölgelere çevrildi. Burada da yine Çin’den söz etmek durumundayız! Enerji tüketiminde de Amerika’yı arkasında bırakan Çin şist rezervlerinden yararlanmak için çalışmalara başlamakta gecikmedi. ABD’deki çalışmalara görsel olarak göz atmak isteyenler ise böyle buyursunlar. Daha da detay isteyenleri blog yazarlarımızdan Özgür’ün şu yazısı ile baş başa bırakıyorum!

İnovasyon ile küresel enerji piyasasının bir bileşeni haline gelen şist kayaları, kısa vadede aktif bir oyuncu olacak gibi. Fakat hem ABD hem de Çin enerji teknolojileri alanında asıl kırılmaların yenilenebilir bataryalar, biyoyakıt gibi alanlarda gerçekleşeceğinin farkında O yüzden şist petrol ve gazı üzerindeki teknoloji geliştirme çalışmalarına paralel olarak bu alanlarda da yıkıcı yenilik arayışları devam ediyor, bize düşen ise elden geldiğince takip etmek…. 

4 Ocak 2013 Cuma

Mobile World Congress 2013 Bizi Bekliyor!




Geçen senelerde de katıldığımız fuara, bu sene yine KOSGEB desteğini de alarak firmalarımızla beraber katılacağız.
Geçen sene dönüşümüzde Herkes Burada, Apple Nerede? demiştik bu sefer de bir şey değişmeyecek gibi gözüküyor ama bunun yanında Huawei, Nokia, Samsung, ZTE, Ericsson, Google, ARM, Visa ve daha birçoğu şimdiden yerini almış durumda.
Bu sene de, 2012 yılında olduğu gibi birinci sınıf bir konferans, 1500’ün üzerinde stand bekleniyor. Sektör liderleri ile aynı ortamı paylaşma ve tanışma fırsatı yanında, sağlanacak yeni işbirliklerinin potansiyeli 100.000’in üzerindeki fuar ziyaretçisinin katılımını garanti ediyor.
25-28 Şubat 2013 tarihlerinde “World Mobile Congress 2013 , Barselona” kapsamında bu sene de ikili görüşme etkinliğimiz olacak. Etkinlik, KOSGEB Desteği (%50 hibe) ile gerçekleştirilecek.
2012 yılında, 27 Ülkeden 500 firma 600 teknoloji profili ile katılmış ve 3 gün boyunca 1000’ in üzerinde toplantı gerçekleşmişti. Bunun sonucunda işbirlikleri imzalanmış ve birçok firmanın temasları gelecek işbirlikleri için sürmekte.

Siz de katılım göstermek istiyorsanız bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Katılımcılardan Son Haberler


UBUNTU Mobil olarak geri dönüyor
UBUNTU işletim sisteminin arkasındaki firma Canonical, 2013 sonunda artık mobil telefonlarda yer alacaklarını bildirdi. MWC’ de ilk gösterimi ile yer olacak firma, tek bir OS üzerinden hem PC ler de hem de mobil telefonlarda aynı şekilde çalışan bir sistem ile pazarda iyi bir yer edinecek gibi gözüküyor.
Apple ve HTC Patent Davalarını bırakıp lisanslama anlaşmasına geçtiler
Apple ve HTC karşılıklı olarak açtıkları patent ihlal davalarından vazgeçerek lisanslama anlaşması imzaladı. Her ne kadar içerik gizli tutulsa da yapılan açıklamalara göre hem mevcut davalara konu olan patentler hem de gelecek patent ihlal durumları anlaşmaya dahil edilmiş. 2010 yılında Apple’ın HTC’ye açtığı ilk dava ile başlayan süreç şimdilik bitmiş gözüküyor.
Bu arada, Nokia ve RIM’de aynı yolu tercih ederek bir lisanslama anlaşmasına imza attılar. Nokia kablosuz ağ teknolojisinin ihlali nedeni ile açtığı davayı kazanmış ve RIM’ im Blackberry lerinde kullandığı WLAN teknolojisinin kullanımını lisansa bağlamasını sağlamıştı.
Facebook Mobil Reklamlardan Umutlu
Facebook son çeyrekte mobil reklamlardan elde ettiği geliri iki katına çıkaracağını öngörüyor.  Her ne kadar mobile geçiş süreci Facebook için zorlu da olsa gerçekten mobile odaklanılarak ve güçlü reklam trendleri kullanılarak mobil reklam gelirlerinden daha çok kazanacak gibi gözüküyor. Ek olarak hisse değeri de artıyor, Facebook hisseleri yeni yıla 28$ olarak girdi ve JPMorgan 35$ hedefini belirlemiş.
Google Play Apple Store’un Peşinde
Ekim 2012 verilerine göre Apple Store’un geliri hala 4 kat fazla ancak Ocak- Ekim arasındaki gelir artışlarına bakıldığında Goole Play %311 artarken Apple Store %12,9 olduğu görülüyor.
2012’i perdelerini kaparken mobil dünyasından en dramatik anlardan güzel bir derleme olmuş. Bir göz atın derim.


Aykut Gülalanlar, PMP

Twitter: @agulalanlar

Email: aykut.gulalanlar@ebiltem.ege.edu.tr



2 Ocak 2013 Çarşamba

Patent Sınıflandırmasında Yeni Dönem



Patent Sınıflandırmasında Yeni Dönem
Patent sınıflandırma sistemini, patent dokümanlarının düzenli bir şekilde kategorize edilmesi için kullanılan bir araç olarak tanımlıyoruz. Bu sistemin temel amacı, patent dokümanlarında yer alan teknolojik ve yasal bilgilere ulaşımı kolaylaştırmak. Patent sınıflandırması, başvuruların yenilik ve buluş basamağı kriterlerine göre değerlendirmesinde ve yayınlanmış patent dokümanlarına daha kolay erişim sağlanmasında kullanılıyor.

Ayrıca, farklı teknoloji alanlarındaki gelişmelerin değerlendirilmesinde ve stratejik kararların verilmesinde kolaylaştırıcı rol üstlenen istatistiklerin hazırlanmasına hizmet ederek karar vericilere gelecek ile ilgili önemli tüyolar veriyor. Bu değerli verileri okuyup kendi işinize uygun hamleyi yaparak oyunu lehinize çevirmek size kalmış. Peki, bu sistem uluslararası düzlemde nasıl işliyor ve yeni değişiklikler neler getirecek?

Uluslararası patent sınıflandırması (IPC) ve Avrupa patent sınıflandırması (ECLA) patentlerin teknik sınıflandırmasında en çok kullanılan ve bilinen iki sistem olarak karşımıza çıkıyor. Bunlara ek olarak küresel ekonominin başoyuncusu ABD’de kullanılan USPC adında bir patent sistemi daha bulunuyor. Bu üç sınıflandırma sistemine ufak bir göz atacak olursak;

Uluslararası Patent Sınıflandırması (IPC): Dünya Fikri Mülkiyet Organizasyonu (WIPO) tarafından yönetilen çok taraflı uluslararası bir anlaşma temeline dayanıyor. Türkiye dâhil 100 ülke tarafından kullanılıyor. Derinliklerinde 70.000 alt kategori ve sembol mevcut.

ABD Patent Sınıflandırması (USPC): Derinliklerinde 150.000 alt kategori ve sembol mevcut.

Avrupa Patent Sınıflandırması (ECLA): Patent başvurularının sınıflandırılmasında Avrupa Patent Ofisi tarafından kullanılan patent sınıflandırma sistemidir. Derinliklerinde 145.000 alt teknoloji kategorisini barındırıyor. Uluslararası Patent Sınıflandırmasının genişletilmiş hali olarak tanımlanıyor. ANCAK, 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren Cooperative Patent Classification (CPC) kullanımı ile birlikte ECLA miladını dolduran bir sınıflandırma sistemi olarak raflardaki yerini aldı.

Yepyeni Bir Patent Sınıfı Doğuyor!
Cooperative Patent Classification (CPC): ABD Patent Ofisi (USPTO) ve Avrupa Patent Ofisi'nin (EPO) IPC tabanlı ayrı ayrı sınıflandırmalar kullanmaları bazı karışıklıklara sebebiyet verebiliyordu. Cooperative Patent Classification (CPC) adı verilen bu yeni sınıflandırma sistemi ile bu karışıklıkların önüne geçilmesi amaçlanıyor. İki majör patent sistemi birleşerek, 250.000’den fazla sembol ve teknoloji kategorisi tek çatı altında toplanıyor.

  • ECLA sınıfı temel alınarak geliştirilen bu yeni sistemde daha önce kategorize edilemeyen teknolojilere artık bir alt sınıf bulunabilecek. Bu sayede patent konusunda çalışanların yeni göz bebeği haline gelecek olan CPC ile tekniğin bilinen durumu araştırmaları artık daha etkili yapılabilecek.
  • CPC ile alt-grup başlıkları daha açıklayıcı hale getirilerek ilgili teknoloji-sembol eşleşmesinin daha sağlıklı yapılabilmesine olanak sağlanmış.
  • Sembol değişikliklerine bakacak olursak, ECLA sisteminde yer alan alfa numerik karakterler CPC’ de yerini tamamen rakamlara bırakıyor. Aslında yeni sistem biraz daha IPC benzeri bir hal alıyor.  

Tabi bu değişiklikler, var olan milyonlarca patent dokümanının yeniden sınıflandırılması anlamına geliyor! Bu dokümanların çok dikkatli bir şekilde CPC sistemine göre yeniden sınıflandırılması gerekli. Eğer bu geçiş sırasında beklenilenin aksine hatalı sınıflandırmalar yapılırsa, yeni sistem patent araştırmacılarının ve kullanıcıların güvenini çabuk kaybedebilir.
Keyifli araştırmalar dilerim:)



Kaynaklar:



11 Aralık 2012 Salı

Patent Savaşlarından Ne Öğreniyoruz?


Son zamanlarda özellikle bilişim sektöründe giderek hızlanan patent davaları ile firmaların birbirlerinin kuyusunu kazma döngüsü her kesimin gündemine girdi. Bu haberler kısmen doğru-kısmen yanlış bilgiler içerse de TV haberlerine de yansıyarak oturma odamıza kadar geldi. Konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan kişiler bile artık “patent” kelimesini sıklıkla kullanır oldu. Bunun önemli sebeplerinden biri de dünya üzerindeki akıllı telefon kullanan kişi sayısının yakın zamanda 1 milyar kişiyi bulacak olması. Dolayısıyla bu pazarda olup biten teknolojik veya hukuksal gelişmelerin dünyanın büyük çoğunluğunu ilgilendirmesi ve merak uyandırması. Patent algısının akıllı telefonlarla ne alakası var diyeceksiniz? Akıllı telefon pazarının en büyük oyuncularından Apple ve Samsung’un son aylarda birbirlerine patent davaları ile saldırmaları ve muhtemel cezaların milyar dolar seviyelerinde olması tüm medyanın gündemini uzun süre meşgul etti. (Tabi bu sektördeki savaşın diğer oyuncuları da birbirini yemeye devam ediyor.) Peki başta bu iki teknoloji devi olmak üzere firmaların patent davaları konusunda bu kadar agresif olmaları ne gibi sonuçlar doğuruyor?


Büyük firmalar yeni teknolojiler geliştirebilmek ve fikri mülkiyetlerini korumak için milyar dolarlar harcıyorlar. Ancak son zamanlarda durum öyle bir hal aldı ki ilk defa geçen sene Apple ve Google’ın patent davalarına harcağı para yaptıkları ar-ge harcamalarının üzerine çıkmış. İlk akla gelen masumca bir soru: davalara akıtılan bunca para ar-ge inovasyon çalışmalarına aktarılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Global ekonomide marka değerinin, piyasadaki konumlanmanın ve teknolojide öncü olmanın önemi firmaların dava seçeneğini kullanmalarını zorunlu kılıyor bir anlamda. Meşhur davaya dönecek olursak, Apple kendisinin geliştirdiği patentli teknolojiyi Samsung’un herhangi bir lisans bedeli ödemeden kullanmasından dolayı dava açarak kendi prestijini korumaya çalışıyor. Bu teknolojinin ilk mucidinin kendisi olduğunu delilleriyle tüm dünyaya beyan ediyor aslında. Sonuç olarak jüri de Samsung’un Apple’ın patentlerini kopyaladığına karar verdi ve Samsung yaklaşık 1 milyar dolar cezaya mahkum oldu.

Peki bu savaşların sonucunda tüketici ne gibi zarar görüyor? Google kamu politikaları yöneticisi Pablo Chavez diyorki “Patent savaşlarının müşteriler için iyi olduğunu düşünmüyoruz. Sektör ve inovasyon için iyi olduğunu düşünmüyoruz”. Çünkü davalarda harcanan paralar veya mahkum oldukları cezalar doğrudan tüketiciye yansıyor. Yaşanan davaların tüketiciyi olumlu etkilediğini söylemek zor.

Teknik anlamda ise, bu patent kavgası bize firmaların birbirlerinin patentlerini ne ölçüde ciddiyetle ve titizlikle takip ettiklerini gösteriyor. Rakip patent analizi ve teknoloji izleme faaliyetleri ar-ge çalışanlarının neredeyse en önemli uğraşı haline gelmiş durumda. Türkiye’de de bu tür davaları görmeye başladığımızda, patent dokümanlarının teknik öneminin yanında yarattığı hukuksal avantajının da kullanılmaya başlandığını söyleyebileceğiz. Ancak davalardan yana değil, lisans anlaşmalarından yana olduğumuzu da belirtmekte fayda var.


22 Kasım 2012 Perşembe

Atlantik’in İki Yakasından: Patent Sistemleri ve Gelecek Tartışmaları

Küresel çapta etki gösteren büyük değişimlerin çıkış noktasına ulaşmak için öncelikle Atlantik’in iki yakasına bakılması gerektiği, dünya tarihi boyunca sayısız kez tecrübe edilmiş olsa gerek. Önemi giderek artan fikri mülkiyet politikaları için de Atlantik’in iki yakasında yeni ve alışılmışın ötesinde gelişmeler yaşanıyor.
Avrupa ve Amerika küresel denge politikasının bir sonucu olarak önemli birçok konuda farklı kutuplarda konuşlanmışlardır. Patent dünyası açısından da bu durum geçerliydi. Fakat son gelişmeler sonrası yıllardır kullanılan köklü sistemler birbirlerine doğru adım atmaktalar. 16 Eylül 2011’de Başkan Obama’nın imzaladığı Leahy-Smith America Invents Act (AIA), Atlantik’in kuzeyi açısından kırılmanın gerçekleştiği an oldu. Yasa ile uzun yıllardır değiştirilmeden uygulanan Patent Kanunu Amerika adına ilk kez büyük bir revizyondan geçmiş oldu. Amerika’da bu gelişmeler yaşanırken Kıta Avrupası’nda da yaklaşık 30 yıldır mücadelesi verilen birleşik patent sistemi için önemli adımlar atılmakta. Bu iki değişimin detaylarına ve yaratacağı potansiyel değişikliklere geçmeden önce kırılmanın sebebinden bahsedelim. Öncelikle iki model arasındaki farkın yılda yaklaşık 6 milyar $’lık bir kayba yol açtığı tahmin ediliyor. Yakınlaşmanın beraberinde getireceği maddi kazancın yanında başvuru süreçlerindeki harmonizasyon ile her iki taraf için de süreçlerin basitleşmesi ve teşvik edilmesi söz konusu. Bu basit sistematiğin inovatiflik üzerinde çarpan etkisi yaratarak uzun vadede katkı sağlaması bekleniyor.
Amerika: Yıllar sonra gelen değişim
16 Mart 2013 tarihi ile birlikte Amerikan patent sistemi bahsi geçen yasa ile köklü değişikliklere uğramış olacak. En büyük değişiklik kuşkusuz patent sahipliğine ilişkin. ‘First to Invent’ modelinden ‘First to File or Publish’ modeline geçiş olarak tanımlanan değişim ile başvuru aşamasında ‘önce başvurana’ öncelik tanıyan modele geçiş yaşandı. Böylece aynı buluş üzerinde hak iddia eden iki buluşçudan önce başvuran patent alma hakkı kazanacak. Eski sistemde USPTO bu çatışma durumlarına müdahil olarak belirli kriterlere göre (diligence / reduction to practice / evidence of conception) inceleme gerçekleştirmekteydi. Bu model Avrupa kıtasına hakim ‘first to file’ modeli ile aynı gibi gözükse de Amerikan modelindeki ‘hoşgörü süresi’(grace period) önemli bir fark yaratmaya devam etmektedir. Değişiklik paketinin içine dahil edilmeyerek korunmaya devam eden hoşgörü süresi, buluşun açıklanmasından sonra buluş sahibine başvuru için 1 yıllık bir marj sağlamaktadır. Bu durumu ‘first to file’ modeli ile birleştirdiğimizde Amerikan patent sisteminin kendine has yeni modeli ile karşılaşmış oluyoruz. Küçük bir örnekle görselleştirmek gerekirse; buluşçu A, hoşgörü süresine dayanarak B’nin kendisinden önce yaptığı başvuruyu geçersiz kılarak kendi başvuru hakkını koruyabilecektir. Yani yayın düzleminde bir esneklik sağlanmış durumdadır.
Avrupa Birliği: Sadeleştirme
Avrupa Birliği’nin entegrasyon tarihçesi, önce düğümler atıp sonradan basitleştirme çabalarının da bir tarihçesidir aslında. Yapısal fonlardan sosyal destek mekanizmalarına kadar tüm konularda bu eğilimi kolayca fark edebilmekteyiz. Patent dünyası için de yaklaşık 40 yıldır devam eden bir basitleştirme savaşının sonuna gelmek üzereyiz. Halen yürürlükte olan sistemde Münih merkezli Avrupa Patent Ofisi üzerinden Avrupa çapında patent başvurusu yapmak mümkün. Sistemin sorunlu kısmı bu başvurunun koruma talep edilen ülke dillerine çevrilmesi. Zira ilk başvuru İngilizce, Almanca veya Fransızca dillerinden birinde yapılabilmekte. Bu da Avrupa çapı için patent başına maliyeti ortalama 32.000 €’ya yükseltiyor. ABD için maliyetin 1.850 € civarında gezindiğini düşünürsek aradaki farkı daha kolayca anlayabiliriz.
Konsey’in 2011 yılında yeşil ışık yaktığı Avrupa Birliği Patenti (unitary patent) ile buluşçular yine EPO üzerinden İngilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde patent başvurusu yapabilecek ve tescil sonrası tercihe bağlı olarak ek çeviriye ihtiyaç duymadan patent sistemindeki tüm ülkelerde tek tescil ve hukuki yaptırım gücü kazanacak. 27 üyeli Avrupa Birliği’nde İspanya ve İtalya dışında kalan 25 ülke sisteme dahil olmak istediklerini beyan etmiş durumdalar.  ‘Avrupa Patenti’ adıyla bildiğimiz mevcut sistem de bir opsiyon olarak korunmaya devam edecek. Toparlarsak tescil sonrası buluşçu;
  • Avrupa Patenti opsiyonunu seçerek istediği ülkelerde koruma sağlama yolunu,
  • Avrupa Birliği Patentini seçerek simultane şekilde 25 ülkede bölgesel bir koruma sağlama yolunu,
tercih edebilecektir. Yeni modelin odak merkezleri de uzun politik mücadeleler sonrası belirlendi. Buna göre ‘Avrupa Patent Mahkemesi’nin merkezi Paris’te yer alacak.  Münih ve Londra’da da alt ofisler yer alacak. Bu ofisler sırasıyla makine mühendisliği ve eczacılık / kimya ile ilgili patentler üzerinde çalışacak.     
    
Yakınlaşma  
Atlantik’in iki yakasında yaşanan bu gelişmeler önemli bir pozisyon değişikliği. Japonya ile birlikte inovasyona yön veren iki odak merkezinin birbirine yakınlaşan patent sistemleri, ticari ve ekonomik dengeler üzerinde somut izler bırakacaktır. Halen hoşgörü süresi gibi önemli farklar bulunsa da gelinen nokta, daha fazla yakınlaşma için umut vericidir. Küresel rekabette Çin, Hindistan gibi aktörlerin yeni pozisyonları Atlantik’in iki yakasındaki eski oyuncuları el sıkışmaya zorlamakta.
Kısacası küresel piyasalar küresel koruma mekanizmalarını zorunlu kılıyor.
Mevcut sistemler de küresel bir modele doğru evrimleşerek bu zorunluluğa adapte olmaya çalışıyor…

Semih ERDEN
                                                                                                                                                        


Yeni Dünya’da Patent Değerleme

Patente Ticari Bakışın Değişimi
Artık tanımlamalardan kurtulup elimizdekinin değerini bilmenin vakti gelmedi. Evet, artık patent, faydalı model, ticari marka, telif hakkı vb. kavramları biliyor olmalısınız çünkü yeni ekonomi düzeninde büyümenin sırrı bu kavramları ne kadar iyi bildiğinize ve değerlediğinize bağlı.

Tarım toplumu, endüstri ekonomisi derken geldiğimiz nokta bilgi ekonomisi. Daha önce firmaların değerlerini müşterileri, fabrikaları, makinaları belirlerken artık sahip olduğu fikri mülkiyet hakları ve onların ne kadar değerli olduğu belirliyor. Bunun farkına varan birçok işletme de patent, faydalı model, endüstriyel tasarım, ticari marka gibi fikri mülkiyet haklarına verdiği önemi arttırmakta ve bunlardan nasıl yararlanacağının yollarını aramaktadır.

Burada size yardımcı olacak en önemli kavram günümüz ekonomisinin bilgiye dayalı olduğu ve ortaya konan bilginin en etkin şekilde kullanılmasının işletmelerin başarısını belirleyeceğinin algılanmasıdır.

Nitekim yakın zamanda gerçekleşen Motorala’nın Google’a satışı bize artık işletme varlıklarının maddi olmayan varlıklar lehine değişim gösterdiğini kanıtlamaktadır. Peki Google 12,5 Miyar doları Motorola’ya neden verdi? Google'ın Motorola Mobility'yi satın alması şirketin telefon ve tablet üretimine geçişini sağlarken bu işlem ayrıca Google'a, Motorola'nın 17 bin patentini de kullanma hakkı verdi. Motorola örneğinde görüldüğü gibi elde edilen güçlü patentler şirketler için büyüme, satın alma ve birleşmelerde yüksek değerlemeler elde etmede en etkili ölçü olarak ortaya çıkıyor.

Yine Apple ve Samsung arasında yaşanan patent savaşları da patente olan ticari bakışta yeni boyutları anlamada güzel bir örnek. 4 kıtaya yayılan bu savaş sonunda ortaya çıkan dava sonuçları firmalara fikri mülkiyet hakları ile neler yapılabileceğinin bir dersini verirken elde edilen hakları da bir kez daha hatırlatmış oldu. Değişik davalarda alınan kararlar sonunda her iki firmada tazminat ödemek, ürününü pazara sokamamak ve var olan ürününün satışını durdurmak, haksız elde ettiği kazanç nedeni ile elde edilen gelirden tazminat ödemek ve bazı ürünler için karşılıklı lisanslamaya gitmek durumunda kaldı.

İşte fikri mülkiyet haklarındaki bu ticari bakışta yaratılan yeni boyutlar hakların sağladığı ayrıcalıkla elde edilen ticari kazanç dışında rakiplerin pazardaki hareketlerini kısıtlama hatta engel olmakla elde edilecek yan ticari kazançları da bizlere gösteriyor.

Bu noktadan sonra değerli fikri mülkiyet hakkını tanımlamakta fayda var. WIPO, kavramı iki noktaya vurgu yaparak açıklıyor. Birincisi, hak sahibine ölçülebilir bir ekonomik değer yaratması, ikincisi sahip olunan diğer ilgili varlıkların değerini arttırması.

Fikri Mülkiyet Hakkından Değer Yaratma
Fikri Mülkiyet hakkının değerli hale dönmesini sağlayabileceğimiz bazı öncelikli yollar var. Patent hakları aktif ve pasif yol olarak ayrılabilir ve iki tanımda da bir varlığın değeri gelecekte sağlayacağı ekonomik katkı olarak tanımlanabilir ve bu değer tahmin edilebilir.
Mülkiyet hakkından değer yaratmanın bazı yolları;
  •     Direk hakların kullanımı (Aktif Yol)
  •     Satış ve lisanslama (Aktif Yol)
  •    Rekabette avantaj için kullanımı: Pazarlıkta güç, taklidin önüne geçme, rakip firmaların pazara girişini engelleme. (Pasif Yol)
Mülkiyet haklarının değerlendirilmesi tetikleyecek birçok durum mevcuttur ve bunlar aşağıdaki tablodaki gibi özetlenebilir.

Sınıf
Değerleme İhtiyacı
İşlem
Lisanslama, Temsilcilik verme
Satış, Alım
Tasfiye, Birleşme
Ortak Girişim, stratejik Ortaklık
Hakların Bağışı
Mülkiyet Haklarının Kullanımı
Mülkiyet haklarının çiğnenmesinden doğan zararın hesaplanması
Firma içi Kullanım
Ar-Ge Yatırımı
Mülkiyet haklarının iç Yönetimi
Yatırımcı İlişkileri
Diğer Amaçlar
Finansal Raporlama
İflas
Verginin Optimizasyonu
Mülkiyet Haklarının Sigortalanması
*WIPO
Belirtilen tetikleyici faktörlerden, firma alım ve satımları, patentlerin satışı ve lisanslanması, portföy yönetimi ile Ar-Ge yatırımının yönlendirme, mülkiyet haklarının çiğnenmesinden doğan zararın hesaplanması öne çıkanlar olarak sayılabilir.

Yeni Dünya’ya Değer Biçmek ve Etki eden Faktörler
Fikri Mülkiyet Haklarından elde edilen haklar her ne kadar soyut kavramlar olarak değerlendirilebilir olsa da, somut ekonomik değerler ile eşleştirilebildiği sürece ekonomik değerlendirilmesi yapılabilmektedir. Değerlemeyi tetikleyen faktörler yanında değerlemeyi etkileyen de birçok faktör vardır. Zaman, talep, satışın nedeni, alımın nedeni, müzakere yetenekleri ve taraflar bunlardan öne çıkanlardır.
Fikri Mülkiyet Hakları yalnızca patenti değil endüstriyel dizayn, marka, telif hakları ve ticari sırları da içermektedir. Bu varlıklar kimi zamanda bir firmanın değerine büyük etki göstermektedir.

Her boyuta bir Değerleme, Öyle bir Dünya Yok.
Patent değerlemede ne yazık ki her durum için uygulanabilecek bir yöntem mevcut değildir. Daha önce belirtilen kısıtlayıcı faktörler değişik vakalarda duruma göre ele alınmalıdır. Burada bütün yöntemleri detaylı olarak ele almak mümkün olmasa da metodların seçimi konusunda yardımcı olması için kullanılabilecek yöntemler çalışabilecekleri ortam koşulları ile ele alınarak anlatılacaktır.
Patent değerlemede kullanılan birçok yöntem olmakla beraber 3 yaklaşım birbiri içerisinde avantajları, dezavantajları ve ortam koşulları dikkate alınarak kullanılmaktadır.
Fikri Mülkiyet Haklarının gayrimenkul veya gerçek mülk değerleme ile birçok ortak noktası bulunmaktadır. Ancak mülkiyet hakları değerlemesi, kullanılacak finansal bilginin, geçmiş verinin ve ilgili değerlerin bulunma ve bulunmama durumuna göre farklılık göstermektedir.
Genellikle değerleme yapılırken eldeki veriler tek bir yöntem ile uyum göstermediği için değerlendiricinin geleneksel ve alternatif yöntemlerden haberdar olması önemlidir. Birçok durumda değerlemenin en az iki yöntemle gerçekleştirilmesi sadece sağlama yapmak için değil aynı zamanda iki yöntemin sentezinin de yapılabilmesi açısından önem kazanmaktadır.
Değerleme yöntemimizi seçmeden önce farkında olmamız gereken 5 temel nokta mevcuttur.  
  •     Değerlemesi yapılacak varlığın ne kadar benzersiz olduğu,
  •     Ne kadar doğrulanabilir veriye sahip olduğumuz,
  •     Değerlemenin nerede kullanılacağı ve amacı,
  •     Değerlemenin yapıldığı zaman ve koşulları,
  •     Değerlendirme yapacak kişinin geçmiş deneyimlerinin ve karar yetilerinin yeterliliği
Bu soruları dikkate alarak şimdi yaklaşımlara geçelim.

1.      Maliyet Yaklaşımı
Maliyet yaklaşımında maliyet ister gelecek veriler ister geçmiş veriler kullanılsın temel alınan esas yerini tutma prensibidir. Maliyet, satın alınacak fikri mülkiyetin yeniden üretilmesine yönelik ölçülebilirken aynı zamanda aynı kalite ve yapabilirlikteki bir ürün ile yerine koyma yaklaşımı ile ölçülebilir.
Yeniden üretme maliyeti hesaplanırken günümüz değerleri üzerinden ilgili fikri mülkiyet hakkının tıpatıp aynısının yapılması anlaşılmalıdır. Bu yöntemde FMH’ı oluşturan aynı materyal, standartlar, dizayn ve kalite dikkate alınmalıdır. Yerine koyma maliyeti hesaplanırken FMH’ın işlevini ve faydasını sağlayabilmesi için gerekli ihtiyaç hesaplanır. İki yöntem arasındaki temel fark yeniden üretme maliyeti geçmiş verilere dayanırken yerine koyma maliyeti gelecek verilere dayanmaktadır.
Maliyet yaklaşımı genel olarak henüz ticarileşmeyen erken aşama teknolojilerin değerlemesinde kullanılmaktadır. Yine minimum değer hesaplamalarında etkin olarak kullanılmaktadır. Gelir veya kar verilerini dahil etmemesi bize birkaç yöntemin sentez olarak kullanılması gerekliliğini de göstermektedir.

2.      Pazar Yaklaşımı
Pazar yaklaşımı isminden de anlaşılabileceği gibi aktif bir pazarın varlığına ve karşılaştırılabilir gerçek işlemlere ihtiyaç duyar. Pazar yaklaşımında, odak, ilgili FMH ile karşılaştırılabilir varlıların mevcut pazar değerlerinin temel alınmasıdır.
Eğer uygun pazar verileri mevcutsa, bu yaklaşım pratik ve uygulanabilirdir. Pazar yaklaşımının gücü pazar satışları, lisanslar ve diğer gerçek işlemlerden elde edilebilecek doğrulanabilir bilgi ile artmaktadır.
Pazar yaklaşımı FMH ile karşılaştırılabilir satışların veya gerçek işlemlerin bulunduğu durumlarda en iyi yaklaşımlardan biridir.

3.      Gelir Yaklaşımı
Gelir yaklaşımı temelini FMH değerinin gelecekte yaratacağını öngördüğü gelir veya nakit akışına dayandırır. En çok kullanılan yaklaşımlardan biri olmakla beraber gelir modellerine göre hesaplamalar içermesi nedeni ile karmaşık bir yaklaşım olduğu söylenebilir. Gelecek gelirlerinin ve nakit akışlarının bugünkü değer hesaplamalarında doğru iskonto değerinin belirlenmesi ve kullanılabilir kalan ömrün doğru tespit edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Gelir yaklaşımı, telif hakkı oranlarının bilindiği durumlarda kullanılır. Ancak gelecek nakit akışları son derece belirsiz bir yapıya sahip olduğundan tahmin edilebilmesi oldukça güçtür.

Kazananlar ve Kaybedenler,  Şimdi Doğru Olanı Seçme Zamanı
Günümüz ekonomisinde doğru yatırımların yapılması büyük önem kazanmıştır. Bu da ancak pazarlanabilir, patentlenebilir ve geliştirilebilir teknolojilerin tespit edilerek doğru seçimler ile gerçekleştirilebilir. Bu da değerlemenin önemini arttırmaktadır.
Bütün fikri mülkiyet haklarının gelecekte elde edilecek ekonomik faydaları vardır. Fakat bu faydalar yüksek derecede belirsizlik içermektedir. Doğru seçimler yapmak için uygulanacak değerleme yöntemleri de bu belirsizliklerden etkilenmektedir.
Daha önce belirtildiği gibi FMH değerleme ihtiyacı artan satış, lisanslama, firma birleşmeleri vb. ile giderek artmaktadır. Son olarak değerlemedeki en önemli noktayı hatırlatmak fayda var. Değerleme yapılırken bağlı olan ortam koşulları değerlemenin yapıldığı zamana göre değişmektedir ve bu da önünüzdeki bütün senaryoyu etkileyecektir. Bunun için de yaklaşımlara başlamadan belirttiğimiz 5 temel faktörün farkında olmanız gerekmektedir.



Aykut Gülalanlar, PMP

Twitter: @agulalanlar

Email: aykut.gulalanlar@ebiltem.ege.edu.tr





Kaynaklar