EBİLTEM blog sayfasına hoşgeldiniz.

Üniversite-Sanayi İşbirliği, Teknoloji Transferi, Patent, Avrupa Birliği Projeleri, Teknoloji Trendleri ve İnovasyon...

ShareThis

17 Nisan 2013 Çarşamba

Yenilikçi Firma ve Teknolojik Gelişim


Dünya her yönüyle hızlı bir gelişim ve değişime tanık olmaktadır. Ulaşım, haberleşme teknolojilerinde ki hızlı gelişim bunu büyük ölçüde desteklemekte ve hızlanmasını sağlamaktadır. Bu hem bilgilere ve teknolojilere ulaşımı kolaylaştırmakta hem de bu teknolojilerin daha yaygın kullanılmasına önayak olmaktadır. Hal böyle olunca arz ve talep artmakta neticede benzer alanlarda faaliyette bulunan firmalar zorunlu bir rekabetin içine girmektedir. Bu rekabet içerisinde firmalar var olan teknolojilerin geliştirilmesine bağlı olarak yeni ürünler geliştirmek durumunda kalmaktadırlar. Günümüzde yeniliğin ve ekonomik büyümenin kaynağı olarak firma gösterilmektedir. Pazarın gereksinimlerinin önceden belirlenerek bunların yeni veya yenilikçi ürünlerle karşılanması günümüz firmalarının varlık nedeni durumuna gelmiştir.

Yenilikçi firma tanımını yapmadan önce yenilik kavramına açıklık getirmek de yarar olacaktır. Yenilik, firma içinde uzmanlaşmış birçok insanın faaliyetlerinin örgütsel olarak bütünleştirilmesini gerektiren kolektif bir süreçtir. Aslında yenilik aynı zamanda bir fikri pazarlanabilir bir ürün ya da hizmete, yeni ya da geliştirilmiş bir imalat ya da dağıtım yöntemine, ya da yeni bir toplumsal hizmet yöntemine dönüştürmeyi de ifade eder. (OECD). Günümüzde yeniliğin ve ekonomik büyümenin en önemli elemanları olarak firmalar gösterilmektedir. Pazarın gereksinimlerinin önceden belirlenmesi ve bunların yeni veya yenilikçi ürünlerle karşılanması günümüz firmalarının ana amacı haline gelmiştir. Konunun uzmanları yenilik sürecini birikimli, kolektif ve belirsiz bir zaman süreci şeklinde tanımlamaktadırlar. Yenilikler mevcut bilgilerin üzerine inşa edilmektedir. Kolektiftir çünkü teknolojik koşullara ve piyasa koşullarına ait verilerin toplanması, değerlendirilmesi ve ürüne dönüştürülmesi için konularında uzman pek çok sayıda kişinin bir araya gelmesi gerekmektedir. Yani yenilikçi firma dendiğinde hem kendi içinde hem de aralarında antlaşma olan firmaların oluşturduğu ağ içinde bahsedilen anlamda yenilik faaliyetlerini gösteren işletme örgütü anlaşılmalıdır. Yenilikçi firmalar çevresinde etki yaratan firmalardır. Bir başka deyişle yenilikçi olmak büyümeyi beraberinde getirir. Bunu yapmak için firmaların kendi analizlerini çok iyi yapmış olmaları, stratejik açıdan nerede olduklarını bilmeleri, işbirliğine önem veriyor olmaları kritik noktalar arasında yer almaktadır. Tabi bir firmada yeniliğin ortaya çıkmasını sağlayan faktörler vardır. Bu faktörler genel olarak iki madde de toplanabilir.

Şirket içi belirleyiciler; şirketin yaşı, büyüklüğü, sahiplik statüsü gibi genel şirket özelliklerini; entelektüel sermaye, firma kültürü ve firma içi iletişim kanallarının açıklığını, idari özellikler ve liderlik gibi firma yapısı unsurlarını ve işbirlikleri, bilgi yönetimi, yatırım ve maliyet stratejileri, rekabet unsurlarının baskısı gibi firma stratejilerini içermektedir. (TÜBİTAK,2007)

Şirket dışı belirleyiciler; Yapılan çalışmalar, analizler neticesinde firma için en önemli engellerin iç direnç ve iç eksikliklerden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Dış engellerin ise firmanın yenilikçiliğine doğrudan olumsuz bir etkiden ziyade diğer engelleri zamanla besleyen ve onları artıran bir altyapı teşkil ettiği görülmüştür. Yine de yenilikçi olmak isteyen bir firmanın öncelikle iç engelleri ortadan kaldırmaya odaklanması gerektiği aşikardır  Sektör ve pazar yapısı, kamu düzenleme ve teşvikleri, dışsal mali fonlar, yeniliği engelleyici şirket dışı unsurlar gibi dış kaynaklı belirleyiciler ise sektörlerle ilgili koşullar ve ilişkilerdir. (TÜBİTAK,2007)

Yapılan araştırmalar yenilik için farklı stratejiler ortaya koymaktadır ancak tecrübeler gösteriyor ki firma stratejileri duruma göre değişebilmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi bilişim ve iletişim teknolojisi diğer firmalarla ilişkileri, işbirliği ilişkilerini kısacası firma davranışlarını değiştirmektedir. Firmalar bir değil birden fazla alternatife kolayca ulaşmaktadırlar. Kaynaklarını, bilimsel ve teknolojik becerilerini farklı şekillerde kullanabilmektedirler. Yenilik anlamında firma kendi içerisinde ki çalışmalarla bir ürün ortaya çıkarıp patent alabilir ya da sektörü için dünyanın herhangi bir yerindeki yeni üründen lisans yöntemiyle yararlanabilir, olası teknolojileri tahmin edebilir. Böylece bilim ve dünya teknolojilerine belli oranda yön verebilir. Teknolojik anlamda köklü değişimler yaratmaya kalkmak ciddi anlamda risk olabilir ama yenilikçi olmayan firmalar uzun soluklu hayatta kalmamaktadır. Sonuç olarak bir firma yenilikçi olma anlamında farklı stratejiler üzerinden gidebilir ancak firma seçtiği stratejileri hayat geçirirken iç ve dış etkileşimle çekirdek faaliyet ve çeper faaliyetler ayrımını yaparak süreci iyi yönetmek zorundadır.

Jeoloji Mühendisi 
Patent Uzmanı  




Uluslararası Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi (2007-2010) TÜBİTAK

Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011-2016 – TÜBİTAK

Bilim teknoloji ve yenilik politikaları - Vizyon 2023

Ar-Ge ve Yenilik Politikaları Vizyon 2023 ve Sonrası

Yrd. Doç. Dr. Ali FIKIRKOCA Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi İnovasyon Brimi Yöneticisi UZEM 2012

12 Nisan 2013 Cuma

Fikri Mülkiyet Hakları ve Rekabet Hukuku İlişkisi


Ülkemizde sınai mülkiyet hakları uygulamaları Osmanlı dönemine rastlamaktadır. Bu konudaki ilk düzenleme markaların korunmasına ilişkin kuralları içeren 1871 tarihli “Alamet-i Farika Nizamnamesi”dir.  Bu nizamnameden sonra 1879 tarihinde patent konusundaki düzenlemeleri içeren  “İhtira Beratı Kanunu” bu alanda dünyadaki ilk düzenlemeler arasındadır. Cumhuriyet dönemine geçişle beraber bu konudaki çalışma ve düzenlemeler devam etmiş ve 1925 senesinde bu konuda uluslararası bir birlik oluşturulması adına Paris Sözleşmesi imzalanmıştır. 1976 da "Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) Kuruluş Anlaşması’na katılan Türkiye bu konuda önemli adımlar atmaya devam etmiştir. 1995 yılında Türkiye'nin, “Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Anlaşması” ve eki “Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Antlaşması’ndan (TRIPS) ve Avrupa Birliğiyle Gümrük Birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmesi amacıyla, TPE öncülüğünde patent, marka, endüstriyel tasarım ve coğrafi işaretler alanlarında reform niteliğinde kanun hükmünde kararnameler yürürlüğe girmiştir. En son yakın bir tarihte 13 Aralık 1994 tarihinde 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun (4054 Sayılı Kanun) ile Türkiye uluslararası standartlara uygun rekabet kurallarına kavuşmuştur. Rekabet Kanunu 3 temel yasaklama ve muafiyet rejimi öngörmektedir. Bu 3 temel yasaklamayı aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

  • Rekabeti sınırlandırıcı anlaşma, uyumlu eylem ve teşebbüs birliği kararları (4054 Sayılı Kanun, Madde4)
  • Hâkim durumun kötüye kullanılması (4054 Sayılı Kanun, Madde6)
  • Birleşme ve Devralmaların Kontrolü (4054 Sayılı Kanun, Madde7)

Piyasa ekonomisinin temel dayanağı olan rekabet yeniliklerin ortaya çıkması anlamında önemli bir katalizör görevi görmektedir. Fakat rekabet tek başına bilginin üretimi ve yeniliğin ortaya çıkması için yeterli olmamakta başka motive edici unsurlara ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Mal ve hizmet piyasası göz önüne alındığında yeniliklerin ortaya çıkması yeni bilgilerin üretilmesine bağlıdır. Fakat üretilen yeni bilgilerin başkaları tarafından kullanımı engellenemez çünkü genel olarak bilgi kamu malı niteliği taşımaktadır. Durum böyle olunca da bilgiyi üretecek kişi kendi rızası olmadan diğer kişilerin kullanımını engelleyemezse zaman içerisinde yeni bilgi üretmek için motivasyonunu kaybedecek ve zamanla yeni bilgi üretimi yok olacaktır. Bu durumda teknolojik gelişimleri innovasyonu sekteye uğratacak, rekabet ortadan kalkacak ve piyasa durağan bir hale geçecektir. İşte bu durumun ortaya çıkışının önlenmesi adına fikri mülkiyet hakları sistemi kurulmuştur. Sistemin ana felsefesi bilgi üretenlerin bir şekilde ödüllendirilmesi, üretilen yeni bilgilerin yayılarak toplum yararına sunulması ve yeni bilgilerin üretilmesine ön ayak olmaktır. Bilginin üretilmesi sanayiye uygulanır hale gelmesi bu haliyle korunması önemlidir. Dolayısıyla bilgi ekonomik gelişmenin mihenk taşı olarak görülmektedir.

OECD çalışmalarında bilgiye dayalı ekonomi şöyle tanımlanmaktadır:

“Bilgiye dayalı ekonomi, içerisinde bilgi üretim ve kullanımının zenginlik üretiminde baskın bir role sahip olduğu ekonomidir. Bu sadece bilginin sınırlarının geriye doğru itme değil aynı zamanda, bütün ekonomik faaliyet şekillerinde bilginin her türünün daha etkin kullanımı ile ilgilidir.…”


Hal böyle olunca da daha fazla etkin yeni bilgiye sahip firmalar daha güçlü hale gelmektedir. Aynı paralelde bilginin önemini kavrayan ve bilgi üretimini destekleyen devletler uluslararası arenada daha kuvvetli hale gelmektedir. İşte bu noktada yukarıda da değinildiği gibi bilgiye dayalı üretilenlerin korunması çok büyük önem teşkil etmektedir. Bu noktada devreye Fikri ve sınai mülkiyet hakları girmektedir.

FMH hukuk sisteminin esası buluş sahibine o buluşu belli süre zarfında kullanmasına, kendi rızası dâhilinde başkalarına kullandırma, kendi rızası dışında kullanmayı önleme hakkının verilmesine dayanır.

Rekabet hukuku ile FMH hukuk sistemi birbiriyle çatışır gibi görünse de aslında aynı amaca hizmet etmektedir. İlk bakışta fikri mülkiyet hakkı belli zaman aralığında belli bir piyasada tekel hakkı gibi görünse de piyasadaki diğer teşebbüsler yeni fikirler üreterek rekabete girebilirler. Aslında bugün piyasada bu kadar çeşitliliğin oluşu ve teknolojinin bu kadar gelişip yaygınlaşması temelde FMH hukuk sistemine dayalıdır. Ayrıca rekabet hukuku fikri mülkiyet hukukuna konu olan bilginin toplum yararına kullanılması konusunda katkı sağlamaktadır. Bu katkılar şu şekilde sıralanabilir.

  • Yol gösterici nitelikte düzenlemelerin yapılması (AR-GE Tebliği gibi),
  • Lisans anlaşmalarına ve ilgili diğer FMH kullanımına ilişkin anlaşma ve uygulamalara (örn. patent havuzları)müdahale edilerek rekabeti engelleyici uygulamaların önüne geçilmesi,
  • Zorunlu lisans uygulamaları,
  • Bir FMH devrine dayalı yoğunlaşmaların kontrolü gibi uygulamalarla bilginin yayılması ve kullanımı.

Sonuç olarak bilgi ekonomide hem girdi hem de çıktı olarak önemli bir yer sahibidir. Rekabet bilginin üretilmesini arttıran bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Fikri mülkiyet hakları hukuku da bilginin kamu niteliği taşımasından kaynaklanan aksaklığı gidermektedir.  Böylece rekabet hukuku ve fikri mülkiyet hakları hukuku dengeli bir şekilde yeni bilgilerin üretilmesi ve sağlıklı bir şekilde yayılarak ekonominin gelişimi açısından önemli bir rol oynamaktadır.

Jeoloji Mühendisi
Patent Uzmanı 

Kaynakça: 

OECD (1996) “The Knowledge Based Economy” Paris.

2013 yılı Rekabet Raporu

TRIPS Anlaşması

Teknoloji, Yaratıcılık ve Fikri Mülkiyet sertifika programı Rekabet Hukuku ve Fikri Mülkiyet Hakları ilişkisi Yaşar Tekdemir

“2008/2 Sayılı Teknoloji Transferi Anlaşmalarına İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği”,

4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un

4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4 ve 5 inci Maddelerinin Teknoloji Transferi
Anlaşmalarına Uygulanmasına Dair Kılavuz

“Birleşme/Devralma İşlemlerinde Rekabet Kurumunca Kabul Edilebilir Çözümlere İlişkin Kılavuz”,