EBİLTEM blog sayfasına hoşgeldiniz.

Üniversite-Sanayi İşbirliği, Teknoloji Transferi, Patent, Avrupa Birliği Projeleri, Teknoloji Trendleri ve İnovasyon...

ShareThis

25 Eylül 2012 Salı

Üniversite Patentlerine Bir Doz AreGE2




Bildiğiniz gibi mevcut patent kanununa göre üniversite öğretim üyelerine ait patent başvuruları serbest buluş kapsamına girmektedir ve başvuru yapma hakkı öğretim üyesine aittir. Buluşu yapan akademisyen patent/faydalı model başvurusu yapıp yapmayacağı kararını kendisi verir ve tüm maliyetini kendisi karşılar. Bu durum üniversite kaynaklı patent başvuru sayısının düşük olmasında önemli bir etkiye sahip. Üniversitelerin altyapı, teknik özellik ve iç dinamiklerinin aksıyor olması da, patent başvurularındaki negatif etkiyi artırıyor.

Grafikteki üniversite kaynaklı patent sayılarına baktığımızda; 2011 yılında yaklaşık 180 üniversite orijinli patent başvurusu olduğunu görmekteyiz. 2011 yılında yapılan toplam yerli patent başvurusu sayısına (4087) baktığımızda bu rakamın ne kadar düşük kaldığını rahatlıkla görebiliriz. 
Başvuru sahibinin adında ya da adresinde “üniversite” ifadesi geçen başvurular, üniversite tarafından yapılan başvuru olarak adlandırılmıştır. Kaynak: Türk Patent Enstitüsü
Bu durum, başta kamu kurumları (Türk Patent Enstitüsü, TÜBİTAK gibi) olmak üzere tüm üniversitelerin üzerinde düşünmesi ve çözüm önerileri üretmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Üniversitelerde buluş ve fikri mülkiyet hakları konusundaki farkındalık seviyesini arttırmak ve üniversite kaynaklı patent / faydalı model başvurularının artmasını sağlayabilmek amacıyla farklı etkinlikler ve uygulamalara ihtiyaç duymaktayız. Patent başvurusu yapılmış buluşların da üniversite raflarında kalmaması ve ekonomiye kazandırılması için ticarileştirilmesi gerekiyor.
Tam bu noktada Ege Üniversitesi olarak bahsettiğim ihtiyaçlara cevap verebilecek bir etkinliğe imza atmaya hazırlanıyoruz. Hem fikri mülkiyet hakları konusunda farkındalık yaratacak hem de üniversite kaynaklı patentlerin raflardan inmesini teşvik edecek bir etkinlik ile geliyoruz:

2. Ar-Ge ve Teknoloji Günleri – AreGE2

 İlkini 2010 yılında düzenlediğimiz AreGE2’yi bu sene TÜBİTAK ve Elginkan Vakfı’nın desteği ile “Üniversite Patentleri Yarışıyor” ana temasıyla 28-30 Kasım 2012 tarihlerinde Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştireceğiz. Başarılı ve yoğun ilgi ile tamamlanan ve basında geniş yer alan ilk etkinliğimizin ardından yeni hedeflerle yola çıktığımız AreGE2’de bu sefer hedef: “Üniversite patentlerini değere çevirmek”.

3 gün sürecek AreGE2’de; ‘Patent Tüneli’ ve ‘Patent Çadırı’ paralel etkinlikleri ile katılımcılar patent süreçleri hakkında bilgilendirilirken birebir görüşmelerle patent araştırmalarının ilk adımları uzmanlarla beraber atılacak. Etkinlik kapsamında gerçekleştirilecek olan üniversite kaynaklı patentli projeler yarışması ile finale kalan katılımcılar, ‘Define Adası’ konsepti ile melek yatırımcılara patentlerini sunarak yatırım almak için yarışacaklar. AreGE2’nin kongre ayağında ise farklı konuların masaya yatırılacağı oturum ve panellerde Fikri Mülkiyet Hakları mercek altına alınacak. Programı kısaca toparlamak gerekirse AreGE2 aşağıdaki konu başlıklarına ev sahipliği yapacaktır: 
  • Ülkelerin Gelişmişlik Düzeyi, Teknoloji ve Fikri Mülkiyet Hakları
  • Patentin Değere Dönüştürülmesi – Ticarileştirme
  • Üniversitelerde ve Firmalarda Fikri Mülkiyet Hakları Yönetimi- İyi Uygulamalar
  • Patent Araştırmaları ve Patent Verilerinden Faydalanma
  • Firmalar İçin Patentin Önemi? – Örnek Uygulamalar
  • Türkiye ‘de Fikri Mülkiyet Hakları
  • Girişimci Akademisyenler, Girişimci Öğrenciler
  • Define Adası: Yatırımcılarla Buluşma
  • Geleceğin Teknolojileri
Ayrıca AreGE2 süresince birçok bilgi masası, sergi, stantlar ve interaktif uygulamalar da yer alacak. Konseptin tamamını toplu olarak aşağıdaki tablodan izleyebilirsiniz.

                      

Siz de AreGE2 de yerinizi almak ister misiniz? Ziyaret için herhangi bir kayıt yaptırmanıza gerek olmadan etkinliğimize katılabilirsiniz. Web sayfamızdan programı takip etmeniz yeterli.
Patent yarışmasına başvurmak isterseniz sizi şöyle alalım: http://www.arege.ege.edu.tr/register/ 

Mustafa ÇAKIR





24 Eylül 2012 Pazartesi

TÜBİTAK TEYDEB Desteklerinde Güncel Değişiklikler


Teknolojinin faydaya dönüştürülmesi ve özel sektör kuruluşlarının Ar-Ge ve yenilik çalışmalarını desteklemek amacıyla oluşturulan TÜBİTAK – TEYDEB destekleri hakkında önceki bültenlerimizde detaylı bilgiler vermiştik. Bu sayımızda ise bu destek programlarında yapılan güncellemeler hakkında sizleri bilgilendirmek istedik. Öncelikle çok kısa olarak her desteğin konusu, alanları ve önemli noktalarına değinelim;


  • 1501 – Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı: Sanayi kuruluşlarının Ar-Ge faaliyetleri % 60 oranında desteklenmektedir.
  • 1503 – Proje Pazarları Destekleme Programı: Üniversite, özel kuruluşlar ve araştırma kuruluşlarının bir araya gelerek düzenledikleri ulusal veya uluslararası etkinliklerin desteklenmesidir. Her etkinlik için destek üst limiti 25.000 TL, uluslararası katılım varsa 30.000 TL’dir.
  • 1505 – Üniversite – Sanayi İşbirliği Destek Programı: Üniversitelerdeki veya kamu araştırma merkezlerindeki bilgi birikimi veya teknolojinin ürüne dönüştürülerek sanayiye aktarılması ve ticarileştirilmesi amacıyla üst limiti 1.000.000 TL’ye kadar olan projelerin desteklenmesidir. Destek oranları ise KOBİ’ler için %75, büyük firmalar için %60’dır.
  • 1507 – KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı: KOBİ’lerin Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinin 500.000 TL üst limitle %75 oranında desteklenmesidir.
  • 1509 – Uluslararası Sanayi Ar-Ge Projeleri Destekleme Programı: AB Çerçeve Programları ve benzer uluslararası ortaklı Ar-Ge projelerinin desteklenmesini amaçlar, destek oranları KOBİ’ler için %75, büyük firmalar için %60’dır.
  • (YENİ)1511 – Öncelikli Alanlar Araştırma Teknoloji Geliştirme ve Yenilik Projeleri Destekleme Programı: Belirlenen öncelikli alanlarda (Enerji, gıda, otomotiv, bilgi iletişim teknolojileri ve makine imalat teknolojileri) hedef ve ihtiyaç odaklı projelerin desteklenmesidir.
  • 1512 – Bireysel Girişimcilik Aşamalı Destek Programı: Herhangi bir lisans bölümden bir yıl içerisinde mezun olabilecek öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencileri veya lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerini en çok 5 yıl önce almış girişimcilerin teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerinin, fikir aşamasından pazara kadar olan faaliyetlerin desteklenmesidir.
Bu destek programları arasında yapılan değişikliklerin ana amaçlarına gelirsek;
  • KOBİ’lerin Ar-Ge Yapma Kapasitesinin Arttırılması (Büyük bütçeli projelerde KOBİ’lerin alt-yüklenici olarak projelerde yer alma zorunluluğunun getirilmesi),
  • Üniversite – Sanayi İşbirliklerinin Arttırılması söylenebilir.
Peki TEYDEB desteklerinde hangi değişiklikler yapıldı?



Kümelenme: Küçük Grupların Büyük Güçleri


Sık sık duyduğumuz bir kavram üzerinde duruyoruz bu ay: “kümelenme”. Matematik derslerinde gördüklerimizden çok da farklı değil aslında. Hatırlayabildiniz mi? Ne öğretmişlerdi bize vakti zamanında: “Çeşitli nesnelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan gruplara küme denir. Nesnelerin her biri ait oldukları kümenin bir elemanıdır.” Evet, tıpkı böyle. Hollywood, Bollywood, Silikon Vadisi desek? Dünya çapında en tanınmış kümelerden yalnızca üç tanesi.
“Kümeler zaman içinde oluşur; bir gecede belirip yok olan fenomenler değillerdir.”
Ketels[1]

[1] Sölvell, Ö., Lindqvist, G. and Ketels, C. (2003), The Cluster Initiative Greenbook, Stockholm

Literatür incelemesi yapıldığında kümeleri inceleyen pek çok araştırmacı olduğu görülüyor ve ne kadar farklı yapıda küme incelemiş olsalar da hepsinin hem fikir olduğu birkaç nokta var:
  • Seçilen bölgeler rast gele değil; bu bölgeler küme içindeki firmalara en iyi şartları sağlıyor.
  • Teknik alanlar; mevcut kümeler içinde en başarılı olanlar teknik alanlarda faaliyet gösteren kümeler.
  • Kalifiye eleman; kümenin içindeki firmalara sağladığı en büyük fayda olarak gösteriliyor.
  • Sosyal ve politik denge; küme içinde bu olgular geliştikçe firmaların güven duygusu da artarak gelişimlerinde daha gözü kara davranabiliyorlar.
  • Hükümet politikaları, hem kümeye dahil olmak üzere yabancı yatırımcıların ilgisini çekiyor hem de alt yapının daha hızlı gelişmesini sağlamaktadır.
Bu ortak noktalar neden firmaların kümelenme yoluna gittiğini az çok açıklıyor aslında ama bu nedenleri daha derinlemesine incelemek gerekirse öğretilerek değil doğal olarak gelişmiş şu sebepler ile karşılaşıyoruz:
  • Artık pek çok sanayi bölgesi, ulusal ya da küresel ekonomi belli bölgelerde toplanmış durumda,
  • Belirli bir alanda çalışmalarını yürüten kurum/ kuruluşlar ortak alanlarda toplanma eğilimindeler,
  • Yıllar içinde küme dışında kalmış şirketlere kıyasla ekonomik topluluk içinde kalmış şirketler daha uzun ömürlü oluyor,
  • Küme içinde inovasyon süreci firmaların tek başına hareket ettikleri bir çevreye göre daha fazla üzerinde durulan bir olgu.
Bir şirketin idame ettirilebilmesi günümüzde oldukça zor bir iş haline geldi. Hiçbir ticaret adamı şirketinin çıkarını görmediği bir adım atmaz, atmamalıdır da zaten. Küme içinde bulunanlar değerlendirildiğinde ticari olarak olumlu etki ve sonuçlar gözlemlenmiş:
  • Finansal, zamansal ve lojistik giderlerde azalma,
  • Daha önce de belirttiğimiz uzmanlaşmış iş gücünden oluşan daha geniş bir havuzdan faydalanma,
  • Bilginin daha kolay transfer edilmesi.
Küme için yapılan tanım yıllar içinde genişletildi. 1890larda yapılan ilk tanımlara göre endüstriyel bölgeler olan kümeler 90ların sonunda birbiri ile bağlantılı firmaların belirli bir konu üzerinde bölgesel olarak yoğunlaşması olarak tanımlandı.[1] Pek tabi bilgi yaratımı ve inovasyon unutulmadı.[2] 2000lere geldiğimizdeyse olay birbirini tamamlayan benzer kurumların üzerinde dönmeye başlamıştı.[3] Daha önceleri bahsi geçen bölgesel yoğunlaşmaya gelince; artık sadece tek bir şehrin değil, eyalet, ülke ya da komşu ülkelerinde işin içine dahil edildiğini vurgulamalıyız. Tanımdaki son genişleme ise etki alanı üzerinde, küme içindeki şirketler ve yerel/ulusal ekonomiler bir yana artık etki edilen uluslararası pazarlar olmaya başlamıştır.
Yani birbiri ile doğrudan ya da dolaylı şekilde alakalı firmaların sosyal ve güven ilişkileri kurduğu canlı bir organizmadan bahsediyoruz. Küme içindeki firmalar hem kendilerini, hem kümelerini, hem teknolojiyi hem de ekonomiyi etkiliyorlar, hızlı bilgi paylaşımı sayesinde her gün büyüyüp serpiliyorlar. Sanmayınız ki küme içinde olan firmalar rekabet halinde değil! Serbest Pazar kuralları altında ve günümüz şartlarında böyle bir ortam varlığı düşünmek mümkün değil. Ancak küme içindeki firmalar birbirleri ile tıpatıp aynı bile olsalar uzmanlaştıkları alanların farklılığı ve zaman içindeki eleman değişimleri sebebi rekabet etmeye devam edebilmektedirler.
--------------------------------- 

[1] Porter, M. E. (1998), Clusters and the new economics of competition, Harvard Business Review, 76(6), pp. 77–90.
[2] Krugman, P. (1991), Geography and trade, London: MIT Press/Leuven UP, p.142.
[3] Porter, M. E. (2000), Location, competition, and economic development: Local clusters in a global economy, Economic Development Quarterly 14 (1): 15-34.

Literatüre baktığımız zaman farklı küme üyelerinin ve bunların birbirleri arasındaki etkileşim göz önüne alınarak 4 farklı model tanımlanmıştır.[1] Bunlardan ilki Marshallian Küme Modeli olarak adlandırılmıştır. Bu tip kümlerde homojen dağılmış kendi aralarında işbirliği halinde, doğrudan rekabet ya da tedarikçi – üretici ilişkisine sahip küçük firmalar bulunmaktadır. Kümeyi oluşturan firmaların hiç biri diğerlerini yönetecek ya da yönlendirecek güçte değildir, kümelenmenin geleceğini içinde bulundukları Pazar ve kümenin dinamikleri belirler.

Diğer bir model Merkez ve Bildirim Modelidir (Hub-and Spoke Clustering Model). Bu küme ilkinden farklı olarak dominat elemanlar içerir. Dominant firmalar kümenin çekirdeğini oluşturur. Geriye kalan küme üyeleri küçük ham madde tedarikçileri ya da merkez üretiminin belli bir alanında uzmanlaşmış firmalardan oluşur. Küçük firmalar dominant üyeler ile doğrudan bir ticaret ilişkisindedirler ve onların geliştirdikleri stratejiye bağlıdırlar. Küme içindeki tüm ilişkiler merkez firmalar tarafından belirlenir. Bu tür kümelenmeler genellikle otomotiv sanayinde görülür. Bu kümelenmeye örnek olarak Lehigh Valley verilebilir. Kümenin motoru olan Mack Truck firması her sene daha fazla istihdam yaratmaktadır.

Sınıflandırılan 4 modelden üçüncüsü Uydu Platform Küme Modelidir. Bu modelde çok yerleşkeli firmaların kollarının belli hükümet yardımlarını ya da tedarikte daha düşük maliyetleri yakalamak adına belli bir bölgede kurulmasını görürüz. Bu kümelerin belirgin bir özelliği uydu firmaların kendi aralarında hiçbir iletişimin olmaması ve merkezden yönetilmeleridir. Bu tip kümelenmeye en iyi örneklerden bir tanesi Kuzey Carolina’daki The Research Triangle Park’tır. İncelerseniz göreceksiniz, pek çok uluslararası firmanın sadece Ar-Ge merkezleri aynı küme altında toplanmıştır. Merkezden aldıkları kararları uygulayarak çalışmalarını devam ettirmektedirler.

Son model ise Devlet Merkezli Küme Modelidir. Bu tür kümelerde bölgeyi ve küme elemanlarının arasındaki ilişkiyi yöneten kamu sektörü, hükümet ya da sivil toplum organlarıdır. Bu tip genelde askeri alanda görülür. Yönetici pek çok küçük firma ile çevrilidir ve kamu – özel sektör anlaşmalarından faydalanır. Kümelenmenin sadece sanayide olacağını düşünmeyin, değişik bir örnek vermek istiyorum bu sefer: Dayton Üniversitesi! Öğrenciler öğrenimlerini belirlenmiş 6 bilgi odağından seçim yaparak devam ettiriyorlar. Bu sayede öğrenci ilgilendiği alanı disiplinler arası, daha derinlemesine araştırabiliyor.
---------------------
[1] Markusen, A. (1996), Sticky places in slippery space: a typology of industrial districts, Economic Geography 72, 293–313.

Ne derler, insanlar doğar, büyür ve ölür. Kümeler de bu şekilde bir evrim gösterir. Uygun şartlar oluştuğunda faaliyete geçer (doğar), bu faaliyet cezbedici hale gelir (büyür), doygunluğa ulaşır eğer kendini yenileyemezse dağılır (ölür). Her kümeye aynı şablonu uygulayamayacağımızı belirterek aşağıdaki şekilde kabaca gösterilmiş bu evrimi görebiliriz.
Küme oluşumunu başlatmak için kümelenme fitilini ateşleyen bir olguya ihtiyaç var; bölgede altın/petrol bulunması ya da bölgesel bir pazar yaratabilecek parlak bir iş fikri gibi. İlk kıvılcımı çaktıktan sonrası tam bir şölen!  Her geçen gün küme daha da cezbedici bir hal alıyor, kümeye yeni firmaların katılımı hatta yeni firmaların oluşumu sıklıkla gözlenen durumlardan biri. Yeni firmaların eklenmesi ile genişleyen küme içinde firma ilişkileri de sıkılaşıyor ki bu küme olmanın artılarından biri, çok yönlü işleyen sağlam bir iletişim ağı.
Fakat her güzel şeyin bir sonu var! Stabil talep, kaynakların kullanımında dar boğaza girilmesi, mevcut faaliyetlerin yeni teknolojilerin geliştirilmesini engeller hale gelmesi gibi bazı durumlar büyük imparatorlukların doğal sınırlarına ulaşması gibi kümelerin de duraklama dönemine girmesine sebep oluyor. Bu aşamada 2 şey olabilir: ya şapkamızı önümüze koyup yeni teknolojilerin geliştirilmesi, mevcut stratejilerin yeniden oluşturulması ya da yeni firmaların ilgisinin çekilmesi gibi konular üzerinde kafa yoracağız ya da kaderimize böyle yazılmış diyerek sonun başlangıcında olduğumuzu kabul edeceğiz. İlk yolu tercih edersek, küme yeniden gelişme evresine geçerek büyümeyi sürdürecektir. Ancak çıkış yolu bulunamazsa, küme ufak ufak pazardan çekilmeye başlayacaktır. Bunu küme içindeki büyük firmaların maliyetlerini azaltacak yeni bölgelere geçmesi, kullanılan teknolojinin değişmesi ve küme içinde ekonomik sorunların baş göstermesi ile anlayabiliriz. 
Küme gelişiminde en önemli noktalardan biri hiç şüphesiz ki inovasyon. Böylece kümede yeni firma oluşumları gözlenebilir (spin-off vb.), bölgenin kaynakları çeşitlendirilerek sürdürülebilirlik sağlanabilir, firmalar rekabet ortamı içinde geliştirdikleri stratejiler ile kendilerini geliştirebilirler. Peki, Türkiye’de durum nasıl gelişti? Yeniyiz aslında, Ar-Ge, inovasyon ve kümelenme serüveninde. Ama çabuk öğreniyoruz bu kesin!
Kümelenme kavramı Türkiye’de temel politika belgelerinde son dönemde yer bulmaya başlamıştır. Bu itibarla, kümelenme kavramının yer aldığı ilk politika belgesi 2004 yılında yayınlanan KOBİ Stratejisi ve Eylem Planıdır. KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı kapsamında yürütülecek olan faaliyetler ile ilgili olarak, KOBİ'leri geliştirmeye ve desteklemeye yönelik beş adet "strateji alanı" tespit edilmiştir. Bunlar, girişimciliğin geliştirilmesi, işletme geliştirme, KOBİ’lerin uluslararası pazarla bütünleşmesi, iş ortamının iyileştirilmesi, teknoloji ve yenilikçilik kapasitesinin geliştirilmesidir. Kümelenmelerin desteklenmesine ilişkin hususlar en yoğun şekilde 2007-2013 dönemi için hazırlanan Dokuzuncu Kalkınma Planında yer almıştır.
Dokuzuncu Kalkınma Planında Türkiye’de de sektörel ve bölgesel düzeyde çeşitli kümelenme oluşumlarının bulunduğu ancak genel bir kümelenme politikasının belirlenmesine ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir. Bu çerçevede, sektörel ve bölgesel kümelenme haritalarının hazırlanmasının ve OSB (Organize Sanayi Bölgesi) ve benzeri mevcut kümelenme altyapılarının kullanılarak ve yeni modeller üretilerek kümelenme girişimlerinin desteklenmesi ihtiyacı ortaya konulmaktadır
  • İhtisaslaşmış organize sanayi bölgeleri, sanayi tesislerinin gelişmesi için altyapı, enerji, ulaşım ve diğer hizmetler gibi imkânlar tanırken çevreye verilecek zararın minimize edilmesini sağlayan faaliyetlerin organize biçimde toplandığı yerler olarak tanımlanabilir. OSB’ler yoluyla tesisler altyapı, sosyal tesis ve enerji temin maliyetlerini tek yerden karşılayarak avantaj sağlamaktadır. Türkiye’de OSB uygulamalarına, ilk olarak 1962 yılında Bursa’da bir OSB kurulmasıyla başlanmıştır. TR’de 202 adet OSB bulunuyor. (Kaynak: T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı) 
  • KOSGEB tarafından İşbirliği Güçbirliği Destek Programı başlığı altında verilen destek işletmelerin bir araya gelerek işbirliği ve dayanışma anlayışı çerçevesinde ortak çıkarları için yararlanabilecekleri bir destek türüdür. Bir işletmenin tek başına satın alamayacağı ya da satın alınma durumunda bile kapasitesinin bir kısmının atıl kalacağı bir makinenin, ekipmanın ya da kurulabilecek bir laboratuvarın işletmeler arası işbirliği yapılarak bu çerçevede desteklenmesi mümkündür. 
  • Teknoloji geliştirme bölgeleri, üniversite-sanayi ilişkilerini geliştirerek özellikle yenilikçi işletmelerin kurulmasına ve katma değeri yüksek yeni iş alanlarının doğuşuna fırsat sağlamaktadır. Türkiye’de bu yönde çalışmalar 1990’ların ikinci yarısından itibaren başlamış ve ilk uygulama örnekleri ODTÜ Teknokent ve Marmara Araştırma Merkezi Teknopark olmuştur. Bugün 41 adet TGB bulunmaktadır. (Kaynak: Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Derneği) Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ile yönetici şirkete, girişimcilere ve öğretim üyelerine oldukça cazip destek ve muafiyetler sunulmaktadır. Bunlar arasında yönetici şirket tarafından karşılanamayan, arazi temini, alt yapı ve idare binası inşası ile ilgili giderlerin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından karşılanması, Kanunun uygulanması ile ilgili işlemlerde her türlü vergi, resim ve harçtan muafiyet ve atık su bedelinin alınmaması sıralanabilir. 
  • TEKMER’ler KOSGEB’in koordinasyonunda üniversitelerle KOBİ’leri bir araya getirerek, ortak bir platformda Ar-Ge çalışmalarını sürdürmelerini sağlamaktadır. TEKMER’ler üniversitelerin teknoloji altyapısı ve bilimsel çalışma ortamları ile KOBİ’lerin üretici güçlerini bir araya getirerek üniversite-sanayi işbirliğine örnek teşkil etmektedir. KOSGEB tarafından TEKMER’lerde yer alan işletmelere teknoloji geliştirme destekleri başlığı altında; mekân temini, malzeme ve teçhizat, danışmanlık, yurtiçi ve yurtdışı fuar katılım, yurtdışı fuar ziyaret, yazılım ve yayın temini, Ar-Ge sonuçları yayınlama, tanıtım, eğitim ve tasarım gibi çok çeşitli destekler sağlanmaktadır. Hali hazırda yirmi adet TEKMER üniversiteler bünyesinde faaliyet göstermektedir.
Silikon Vadisi’nden hepimiz haberdarız peki Adıyaman’daki Hazır Giyim Kümelenmesi’nden? Küme 8,5 yıl önce kuruldu. Hedef Türkiye’de yerel kalkınma çalışmalarına örnek olacak bir proje geliştirmekti. Kümelenme programının etkisini belirlemek amacı ile GAP – GİDEM’in yaptığı çalışma neticesinde sonuçlara bakacak olursak;
  • 2004 yılından itibaren Adıyaman ilinde tekstil ve konfeksiyon sektöründe, 36 adet yeni yatırım gerçekleştiği ve 30 yatırımcının beklediği belirtilmektedir.
  • İstihdama ise 4650 işçi ile katkı sağlandığı belirlenmiştir.
  • 200 milyon dolar ihracat yapılmıştır.
  • Adıyaman Güneydoğu bölgesinde göç vermeyen bir il konumuna gelmiştir
Bu örnek oldukça umut verici ve başarılı, ya bizim kendi bölgemiz bu konuda ne durumda? Bölgemiz hiç kuşkusuz kümelenme yapılarına ev sahipliği yapıyor. Ancak daha ileri gitmeden önce olayın dününün, bugünün ve yarınının netleştirilmesi gerektiği düşünülmüş olsa gerek. Bu konuda pek çok çalışma var, en önemlisi ise İzmir Kalkınma Ajansı’nın (İZKA) 2010 yılında yürüttüğü Strateji Geliştirme Çalışması. Bu kapsamında, İzmir’de potansiyel olarak belirlenen sektörlerde küme oluşumunun geliştirilmesine yönelik yol haritası oluşturma çalışması başlatılmıştır. Hâlihazırda devam eden kümelenme girişimlerinin yanı sıra analiz çalışmalarında ortaya çıkan ve yol haritası çalışmalarının yapılacağı potansiyel küme sektörleri “endüstriyel iklimlendirme, havalandırma ve soğutma cihazları” ve “işlenmiş meyve ve sebze” olarak belirlenmiştir. İzmir’deki kümeler ile ilgili daha detaylı bilgi almak için çalışmanın çıktısı olan İzmir Kümelenme Analizi belgesini incelemenizi tavsiye ederim.
Son bir gelişmeden daha bahsetmek istiyorum, artık “Devlet Baba” da kümelenmeyi destekliyor! 15 Eylül 2012 Cumartesi günü yayımlanan Resmi Gazete’de görebileceğiniz yönetmelik oldukça detaylı şekilde hazırlanmış. İştah açıcı olarak şunu söyleyebilirim ki; verilen destek geri ödemesiz! İyi okumalar dilerim…





İAOSB-EBİLTEM İkili Görüşme Etkinliği


İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi (İAOSB), bünyesinde 500 den fazla firmayı barındıran ve mevcut yapısı itibariyle metalden-plastiğe, gıdadan-tekstile, otomotivden-elektroniğe uzanan bir yelpazede son derece dinamik firmalara ev sahipliği yapmaktadır. Geçtiğimiz yıl EBİLTEM ve EBIC-Ege ekibi olarak bu potansiyeli İzmir’deki akademisyenler ile buluşturma kararı aldığımızda, yeni bir işbirliği konseptini İzmir’de hayata geçirme heyecanına sahiptik. Bu heyecan İzmir üniversitelerinin, İAOSB firma ve yönetiminin işbirliği ile son derece başarılı bir etkinliğe dönüştü.

Etkinlikte, 30’ ar dakikalık 99 farklı toplantı gerçekleştirilerek son derece başarılı rakamlara ulaşılmıştı. Sonrasında yapmış olduğumuz değerlendirme anketleri, katılımcıların;
  • %89,6’ sı yaptıkları görüşmelerin amacına ulaştığını,
  • %93,1’i benzer bir etkinliğe tekrar katılmak istediklerini, bizlere göstermiştir.
18 Ekim 2012 yılında 2. si gerçekleşecek olan etkinlik için, 27 Ağustos itibariyle başlayan kayıtlarda şimdiden 30 katılımcıyı aştık ve her geçen gün aratarak devam etmesini planlıyoruz. Katılım da beklenen bu artış şüphesiz ki, firmaların ve akademisyenlerin aradıkları desteğin daha çabuk ve kolay bir şekilde bulunmasını sağlayacaktır.

Bu yıl katılımcıları nasıl bir etkinlik beklediğine değinecek olursak;
  • Uzman akademisyen ve firmalar arasında yapılacak doğru eşleşme,
  • Yapılacak olan görüşmelerinin kiminle, hangi masada, ne zaman yapılacağının önceden belirlenmesi ve bir toplantı takvimine sahip olunması,
  • İş ağınızı genişletme fırsatları,
  • EBİLTEM uzmanları ile proje, patent, uluslararası işbirlikleri, Avrupa Birliği projeleri konularında birebir görüşme fırsatı şeklinde belirtebiliriz.

18 Ekim de gerçekleştireceğimiz etkinlikte kayıtlar devam etmektedir. Katılımın tüm firmalar ve akademisyenler için verimli geçmesi dileğiyle…            
                        
*** 18 Ekim 2012 tarihinde gerçekleşecek olan etkinlik için kayıt ve ayrıntılar
*** 20 Ekim 2011 tarihinde gerçekleşmiş olan etkinliğe ait sonuç raporları



ETKİNLİK BİLGİLERİ                                                           ETKİNLİK TAKVİMİ
Etkinlik Tarihi: 18 Ekim 2012                             Online Profil Kayıt Başlangıcı:         27 Ağu. 2012
Etkinlik Yeri:   İAOSB Atatürk Toplantı Salonu      Toplantıların Online Seçimi:            26 Eylül 2012
Etkinlik Saati: 13.00-18.00                               Toplantı Seçimlerinin Kapanışı:        12 Ekim 2011
                                                                     Toplantı Takvimlerinin Gönderilmesi: 15 Ekim 2012


Bulut Bilişim

Hayatın vazgeçilmezleri arasına giren bilişim teknolojilerinde son yıllarda öne çıkan gelişmelerden bir tanesi bulut bilişim (cloud computing) olmuştur. Bulut bilişim gelişimi çok hızlı devam eden bir süreç olduğundan dolayı genel ve kabul görmüş bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Bu konuda zorlanan teki kişi ben değilim ki; bulut bilişimin kendi camiası da bu konuda hem fikir olamamıştır ve birbirinden farklı 22 tanım üretmişlerdir. En basit tanımla, “ortak kullanılan kaynaklar üzerinde, ihtiyaca göre ölçeklenebilen, anında kullanıma hazır, kaynak ataması ve yönetimi kolay yapılabilen bilgi ve iletişim servisleri” olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle, bulut bilişim internet üzerinden ihtiyaca göre sağlanabilen bilgi ve iletişim teknoloji servislerini ifade eden genel bir kavramdır. 

Bulut bilişim hala gelişmekte olan bir teknoloji olup, bu bilişim modelinin hayata geçebilmesi yakın zamanda gelişen üç farklı teknoloji ile mümkün olmuştur. Bulut bilişimi mümkün kılan ve altyapısını oluşturan bu üç teknoloji; web hizmetleri, sanallaştırma (virtualization) ve ızgara (grid) bilişimdir. Bu üç teknoloji sayesinde  bulut bilişim bir gerçeklik haline gelmiştir. Bulut bilişişimin günümüzdeki uygulamaları 3 kategoriden oluşmaktadır diyebiliriz. 

Bu uygulama türlerinden birincisi, yazılım hizmetleridir (Software as a Servis – SaaS). Bu konuda en yaygın olarak bilinen uygulamalar Google’ın Google Apps adını verdiği kelime işlemci, hesaplama, ofis programlarıdır. İkinci grup uygulamalar ise platform hizmetleridir (Platform as a Service – PaaS). Bu konudaki örnek uygulamalar arasında Microsoft firmasının Azure teknolojisi ile Google firmasının App Engine görülmektedir. Üçüncü bulut bilişim türü ise altyapı hizmetleridir (Infrastructure as a Service – IaaS). Bu grubun en önemli örneklerinden biri Amazon firmasın EC2 (Elastic Compute Cloud) hizmetidir. 

Bulut Bilişimin Geleceği

Gitgide büyüyen internet ağı, gelişen teknoloji ve pazar ihtiyaçlarının bir sonucu olarak, Bulut Bilişimin IT dünyasında önemli bir kavram haline gelmiştir ve bu nedenle bulut bilişime yapılan yatırımlar giderek artmaktadır. Gartner tarafından 2010 yılında yapılan “gelişmekte olan teknoloji trendleri araştırmasında” bulut bilişimin grafiğin tepe noktasında olması yapılan ciddi yatırımların bir kanıtı niteliğindedir. Yine Gartner tarafından hazırlanan 2012 raporunda yukarıda söylediklerimizde ne kadar haklı olduğumuzu görmekteyiz. 2012’deki raporda bulut bilişim artık doyuma ulaşmış ve pikin tam tepe noktası yerine yamaçlara doğru bir iniş göstermiştir. Ancak bu durum; bulut bilişim üzerindeki ilginin azaldığı anlamına gelmemektedir, tepe noktasına yakın bir yerde “Privite Cloud Computing” i görmekteyiz. Bu da artık genelden özele doğru giden bir gelişime tanık olduğumuzu göstermektedir. İleride bulut bilişimi daha çok duyacağımızı ve bulut bilişimin daha birçok dalından meyve toplayacağımızın kanıtı olma niteliğindedir. 





Günümüzde işletmelerin bilişim teknolojilerini kullanmalarının temel nedenini verimlilik artışı olarak kabul edersek; işletmeler verimliliklerini etkileyen faktörler karşısında sağlam durabilmek için IT yatırımlarını her geçen yıl arttırmaktadırlar. 

Microsoft’un desteği ile IDC (International Data Corporation) tarafından 2011 yılında Bulut Bilişim ile ilgili bir rapor hazırlanmıştır. 2011 yılında genel bulut bilişim harcamaları 28 milyar doları bulmuş durumda ve durum karşısında söylenecek tek söz geleceğin bulut bilişim sağlayıcıları için oldukça ümit verici gözüktüğüdür.

Yine hazırlanan raporda bulut bilişim harcamaları sayesinde 2015 yılında 14 milyon yeni iş imkânının yaratılacağı tahmin edilmiştir. 2015 yılına kadar yaratılması öngörülen 14 milyon yeni işin %50’si küçük ve orta ölçekli işletmelere yansıyacaktır. Ayrıca bulut bilişim ile yaratılacak IT inovasyonunun yıllık 1.1 trilyon dolarlık yeni gelir yaratması beklenmektedir.

*Raporun tamamı için buraya tıklayabilirsiniz

Neden Bulut Bilişim Kullanıyoruz?

Bulut Bilişim ile kaynaklar, ‘kullandıkça öde’ modeliyle işletmelerin kullanımına sunulmaktadır ve böylece işletmelerin bilgi teknolojileri için ayırmaları gereken “finans ve işgücü kaynağını” en aza indirilmiş olmaktadır. Bulut Bilişim, kişi ve kurumlara merkez serbestliği sağlar ve üstelik sabit bedeller yerine kullanılan kapasite ve hizmet kadar ödeme mantığı ile çok daha ekonomik hale gelir. Bu sayede işletimi uzman bir kadro tarafından gerçekleştirilen güçlü altyapılarda konumlanan merkezlerdeki veri ve uygulamalarınıza internet üstünden kolayca ulaşabilmektedir.

Veri merkezlerinde sanallaştırmanın uygulanması, kaynakların daha verimli bir şekilde kullanılmasını aynı zamanda maliyetlerin de düşmesini sağlamaktadır. Daha önce altyapı teknolojilerini yöneten bilgi işlem kısımları, sanal veri merkezlerinde artık altyapı servisleri sağlayan bir duruma gelmekte, fiziksel sistemleri yönetmek yerine artık iş süreçleri ile alakalı kuralları yöneterek doğru uygulamaların, doğru sunucular üzerinden hizmet vermesini ve verilerin doğru disk sistemleri üzerinde depolanmasını sağlamaktadırlar. Sanallaştırma teknolojilerinin ve Bulut Bilişim’in kullanımının artması pek çok üreticinin bir araya gelip bir vizyon oluşturması gereksinimini de ortaya çıkarmıştır. Bu sayede bugünün sanal ortamlarının tamamen otomatik ve dinamik veri merkezlerine dönüşmesi sağlanmaktadır.

Sağlıkta Bulut Bilişim

Bulut bilişim sağlık sektörü için önemli avantajlar sunmaktadır. Doktor-sağlık klinikleri ve hastaneler medikal verilerini saklayabilecekleri büyük depolama alanlarına ihtiyaç duyuyorlar. Depolanan bu verilerin coğrafyalar arası paylaşımı, hızlı erişimi ve bir internet kadar uzakta oluşu hem hastalara hem de sağlık çalışanlarına önemli ivmeler kazandırmaktadır. Geleneksel bilgisayar ayarları maalesef bu denli büyük tesis hizmeti verememektedir. Bulut bilişim ile sağlanabilen bu hizmet ile sağlık kuruluşları her zamankinden fazla ve hızlı bir şekilde bilgi paylaşımı sağlayabilerek; hem hizmet standartlarını geliştirmiş olurlar hem de kendi içlerindeki operasyonel verimliliği arttırmış olurlar.
               
Yukarıda saydığım avantajlarından kaynaklı; sağlık alanındaki bulut bilişim harcamaları 2010 - 2017 yılları arasında “%20.5” yıllık büyüme oranına (compound annual growth rate) sahip olacağı “Healthcare Cloud Computing (Clinical, EMR, SaaS, Private, Public, Hybrid) Market - Global Trends, Challenges, Opportunities & Forecasts (2012 – 2017)” raporunda belirtilmiştir.

Gelecekte bulut bilişimin sağlıktaki işleyişini anlamlandırmak gerekirse; şöyle bir örnekleme yapmak mümkündür. Tedavi işlemi bireyin kendisi ile gittiği klinikte başlayacak ve bulut bilişimin sağladığı etkileşimler ile daha hızlı, güvenli, ucuz ve kaliteli bir hizmet almış olacaktır. Bu örnekleme aşağıdaki grafikte daha iyi anlaşılabilir.

Bulut bilişim teknolojisi şu an sadece dünyanın belirli bölgelerinde kabul edilmiştir, çoğunluk hissesi gelişmiş ülkeler tarafından tutulmaktadır. Bulut bilişim içerisinde sağlığın pazar payı yaklaşık olarak %5 civarında ve bu alanda oynayan CareCloud (ABD), Carestream Health, Inc (ABD), Merge Healthcare, Inc (ABD), GE Healthcare (İngiltere) ve Agfa healthcare (Belçika) gibi birkaç oyuncu var. Türkiye’deki bilgisayar teknolojisi firmalarında bu oyuncular arasına girmesi dileğiyle…

14 Ağustos 2012 Salı

Topraksız Tarım

Kaynakların giderek kıtlaştığı günümüzde her şeyin bir alternatifi olması ne kadar güzel; alternatif tıp, alternatif müzik, alternatif tarım! Bu yazıyı alternatif tarım olarak da adlandırılan topraksız tarımı açıklamak üzere kaleme alıyorum.

Yakında ağaçlar da fikir değiştirip köklerini gökyüzü semalarına doğru çevirirse hiç şaşırmayacağım zira topraksız tarım uygulamaları ile sebze, meyve ve bitkilerin toprak anaya ihtiyacı kalmadı! Adından da anlayacağınız üzere sizin tarafınızdan hazırlanmış yataklarda besinlerini sizlerin verdiği bir ortamda sebze meyve yetiştiriciliğidir topraksız tarım. Bu yöntemi seçmenize sizi zorlayan etmenler ise toprak kaybı; toprak yorgunluğu; hastalık, zararlı ve yabancı ot sorunu; aşırı gübre tüketimi; su tüketimi şeklinde sıralanabilir.

Peki her alternatif eski düzenden daha iyi midir? Bu konuda artılarını ve eksilerini karşılaştırmak istersek şöyle bir durum çıkıyor ortaya. Eğer topraksız tarım yapmayı seçen yeni nesil üreticilerdenseniz topraksız tarım otomasyona  oldukça uygundur ve dolayısıyla ihtiyaç duyduğunuz işgücü ihtiyacı azdır. Oluşturulacak otomasyon sistemi sulama sisteminde pH kontrollünü, gübrelemede EC kontrolünü, sera iklim kontrolünü (nemlendirme, ısıtma-soğutma, havalandırma, yağmur ve radyasyon sensörü vb.) yapacaktır. Kaldı ki üreticinin özel bilgi ve deneyimle donanmış olması gerekir. Bitki ne yer ne içer, eriyik (besin) ne sıcaklıkta olmalıdır, karışım ne şekilde bitkiye verilmelidir vb. soruların cevabını biliyor olmalısınız. Bu yüzden kendi bünyenizde bir ziraat mühendisleri çalıştırmanızı önerebiliriz. En azından mutlaka üniversitelerden danışmanlık hizmeti alınması gerekiyor. Bu noktada EBİLTEM olarak size en uygun öğretim görevlisini bulmak konusunda destek vermek için başvurularınızı bekliyor olacağız.
Tarlada toprakla baş başa üretim yaparken yapacağınız masraftan daha düşük olacaktır üretim harcamalarınız. Ancak şu aklınızdan çıkmasın ki tesisin ilk yatırım maliyeti oldukça yüksektir. Sağlam bir fizibilite çalışması ister ve kullanılan yetiştirme yerinin (yatak, torba, saksı) ve bu yerlerdeki eğim için iskelet hazırlanması zaman alır. Kafamızda durum biraz daha somutlaşsın diye biraz rakamlardan bahsedelim. Yatırım tutarı seralarda kullanılan malzeme, üretim metodu tercihlerine ve yatırımın büyüklüğüne  göre değişmekle beraber ortalama olarak dönüm (1000m2) başına 18-50 bin Euro civarındadır. Yatırımın geri dönüş süresi topraksız tarımın da ürün çeşidine göre farklılık göstermekle birlikte iki ila beş yıl arasında değişmektedir. Yatırımın finansmanı öz sermaye ile birlikte ziraat bankası 0% faiz kredileri, kırsal kalkınma hibeleri, devlet yatırım teşvikleri ile de karşılayabilirsiniz.

Eğer bu rakamlar gözünüzü korkutmadıysa karşılaştırmaya devam edelim. Topraksız tarım su kullanım etkinliğini arttırır, su sarfiyatında önemli miktarda tasarruf sağlar ancak kullanılan suyun kalitesini yükseltmek zorundasınız, her bulduğunuz suyu kullanmanız mümkün değildir. En önemlisi tarımsal ilaç kullanımı daha azdır, ortam sterilizasyonu gerekli değildir veya ortam sterilizasyonu sağlamak daha kolaydır ancak bu sefer dikkat etmeniz gereken başka bir sorun vardır; besin çözeltisi dezenfeksiyonunu sağlamanız gerekir.

Yazının yüksek maliyetli, ileri teknolojili en iç karartıcı yerlerini okumanıza rağmen topraksız tarımda hala çok kararlısınız, öyleyse arazi seçimi konusunda birkaç yönlendirmede bulunmalıyız. Başta iklim özellikler olmak üzere, arazinin sulama suyu varlığı elektrik kaynaklarına yakınlık, pazara ulaşması açısından ana yollara hatta havaalanlarına yakınlık önem taşıyor. Bunun dışında seranın iç sıcaklığının sağlanması konusunda termal ve jeotermal enerji kaynaklarına yakınlık ise son derece mühim. Don olmayacak bölgelerin tercih edilmesi gerekiyor. Ayrıca çukurda kalan ve rüzgar almayan bölgeler yerine güneye bakan araziler tercih edilmeli.

Biraz da yetiştirebileceğiniz ürünlerden bahsedilmeli. Türkiye’de yeni yeni keşfedilen bu üretim şekli ile ağırlıklı olarak sebze yetiştiriliyor. Ülkemizde topraksız tarımda sebze türlerinden başta domates olmak üzere, biber, patlıcan, hıyar, kavun ve kabak gelmektedir. Yetiştirebileceğiniz başka bir ürün ise; çiçek! Kesme çiçek türlerinden ise gül, orkide, anthurium, karanfil ticari olarak topraksız kültürde üretilmesi tercih edilen çiçeklerdendir. Bizim size tavsiyemiz yapacağınız fizibilite çalışmasında yetiştirmeye karar verdiğiniz ürünün pazar payı ve satmayı planladığınız hedef kurum/kuruluşları iyi belirlemeniz. Aksi taktirde yüksek bir başlangıç maliyeti olan bu yatırımınız çok uzun ömürlü olmayacaktır.
Her şey tamam; enerji kaynaklarına yakın, bulunduğunuz bölgenin istenilen konumunda, alt yapı çalışmaları tamamlanmış verimli bir araziniz var! Gerekli uzman desteğini alıyorsunuz. Artık yeni nesle sağlıklı ürünler yetiştirmenin vakti geldi. Hatta belli bir zaman sonra bu işten kar bile elde edeceksiniz; afiyet olsun!

Tutku ASARKAYA       




Ebiltem Soma Eğitimleri


EBİLTEM olarak Üniversite – Sanayi işbirliği ile ilgili bölgesel çalışmalarımıza ek olarak şubat ayında Soma İşadamları Derneğinden gelen talep üzerine veri analizleri ve saha çalışmalarına ek olarak, derneğin üyelerine eğitimler verilmesini kararlaştırmıştık. Kararlaştırılan Soma Yenilik Stratejisi Çalışması hakkında detaylı bilgi almak isteyen üyelerimiz, EBIC-Ege Bülten Mart Sayısı ‘nı inceleyebilirler.

SİAD (Soma İşadamları Derneği)’nin tanıtımıyla katılımın sağlandığı bu eğitimlerin ana başlıkları;

-Ar&Ge ve İnovasyon
-Üniversite – Sanayi İşbirliği
-Devlet Yardımları (Ulusal ve Uluslararası Destek Programları)
-Fikri Mülkiyet Hakları

Her biri farklı günlerde alanında uzman kişilerin verdiği bu eğitimlerle SİAD üyelerinin, pazarda yüksek katma değerli ürün ve hizmetler oluşturmada Ar&Ge’nin önemi, inovatif ürünlerle farkındalığın sağlanabilmesi, fikirden ürüne geçen süreçte üniversite sanayi işbirliği ve finansal destekler hakkında bilgi sahibi olup, bölgedeki mevcut ürünlere ve hizmetlere ek olarak fark yaratabilecek yeni projeler için proje kültürünün oluşturulması amaçlanmıştır. Tamamen ücretsiz olarak verilen bu eğitimler, akşam saatlerinde gerçekleşti..

Eğitim konularına dönecek olursak, öncelikle 1970’lerde başlayan Üniversite – Sanayi işbirliğinde, üniversitelerin mevcut olanaklarıyla beraber sanayinin mevcut olanakları ile Bilimsel – Teknolojik – Ekonomik güç kazanma sistemli bir işbirliğinin oluşturulmasının önemi ve iki taraf için de neden böyle bir işbirliğine gereksinim duyulduğu hakkında bilgi verilmiştir. Üniversite için, fonlara erişim, iş bağlantıları ve bölgesel kalkınma ihtiyaçlarına sanayici için olan doğru bilgiye hızlı ulaşım, ekonomik kazanç, prestij ve nitelikli işgücüne erişim ihtiyacı karşılıklı işbirliğini doğurmaktadır ve yeni fikirlerin oluşturulması, çözüme hızlı ulaşım ve altyapı sıkıntılarının kolayca çözümü sağlanmaktadır.

Ar&Ge ve İnovasyon eğitimlerinde, katılımcılara katma değeri yüksek ürün ve hizmetleri pazara sürmek için sürekli ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak etmen olan araştırma faaliyetlerinin önem kazanmasının sebepleri, örnekleriyle beraber verilmiştir. Bir diğer eğitim konusu olan Fikri Mülkiyet Hakları eğitimlerinde ise patent ve faydalı modelin fikirden ürüne olan süreçte önemi, patent araştırması hizmeti ile Ar&Ge faaliyetleri içinde mevcut bir teknolojiye yönelme yerine yeni bir ürüne yönelme hakkında bilgi sağlaması hakkında katılımcı SİAD üyeleri bilgilendirilmiştir.

Son olarak, devlet yardımları yani ulusal ve uluslararası destek programları hakkında, desteklerin çeşitleri, başvuru şekilleri, başvuru kriterleri, proje aşamaları, destek oranları ve üst limitleri başta olmak üzere genel olarak proje kültürünün oluşturulup, bu faaliyetlerin desteklenmesi hakkında katılımcılar bilgilendirilmiştir. 

Ulusal desteklerden;
  • KOSGEB Destekleri
  • San-Tez Programı
  • TÜBİTAK – TEYDEB Destekleri
  • TTGV (Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı) Destekleri
Uluslararası desteklerden;
  • Uluslararası AB Projeleri (EUREKA, EUROSTARS, 7. Çerçeve Programı)
  • İhracatçı Birlikleri Destekleri (Yurtdışı fuar desteği, Pazar araştırması desteği, Uluslararası rekabetçilik desteği, Yurtdışında tanıtım desteği, Turquality, İstihdam ve Tasarım desteği) konularında EBİLTEM uzmanları katılımcı SİAD üyelerini bilgilendirdiler.
Can ŞENYILMAZ




Ebiltem-Pera İşbirliği

''Bu yazı proje uzmanımız Rory Nuijens tarafından İngilizce olarak kaleme alınmıştır''

EBILTEM and Pera Technology
EBILTEM has concluded a partnership with British based technology consultancy firm Pera Technology. Pera Technology supports SMEs in developing their innovation and R&D capacity by, amongst others, identying European Union grant opportunities and preparing project proposals for European Union projects (FP7) to which these SMEs can participate. Every year, Pera prepares around 100 of such proposals. The partnership with EBILTEM allows EBILTEM to propose SMEs from our region to participate in these projects as well. Pera is also responsible for the TurkeyinFP7 Programme (www.turkeyinfp7.eu) that support Turkish organisations in their capacity to propose FP7 projects and successfully participate as a partner.

What are FP7 projects, a small recap
FP7 projects are the EU's main funding tool for supporting research and technology development. The programme runs until 2013 and it supports research in selected priority areas. The objective of FP7 is to strengthen the scientific and technological base of European industry and to encourage international competitiveness. Each year the EU launches so-called calls for proposals to which interested organisations can submit project proposals. These proposals are then reviewed and it is then decided to fund this particular project or not. This process is usually very competitive. Pera Technology mostly focuses on the FP7 Research for SMEs programme.

FP7 Research for SMEs explained.
The FP7 research for SMEs is aimed at supporting SMEs in their R&D and innovation capacity. In these projects, R&D is performed by R&D organisations (such as universities) and the results of those R&D efforts, such as Intellectual Property, then belongs to the SMEs involved in the project. The project is also run by these SMEs and they decide what the R&D effort should be and how the result should look like. The programme is open for all organisations coming from all sectors.

Why participate in such projects?
So, why should your company join such projects?  Well, there are many clear benefits for companies to join FP7 Research for SME projects, as these projects are designed to have post project commercial benefits. Some of these advantages are:
  1. An opportunity to find new clients and new suppliers in new markets. Because you will be cooperating with project partners from all over Europe, you will get access to new networks from different countries.
  2. Shared Intellectual Property (IPR). Project results often comes in the form of IPR. 
  3. New products. At the end of a project there is usually a new product that can be sold on the market. Either your company fully produces and markets that product or your company gains a preferred commercial supply chain position.

Collaboration in these projects is an effective method of reducing cost, risk and pain associated with R&D activities. Your company can participate in these projects to exploit the result of the project, not to do research. Companies that participate in these project usually get around €10.000 to €15.000 to cover the costs that they will have to make during the course of the project.

How to participate in these projects
Pera Technology writes around 100 FP7 Research for SME proposals each year. They would like to invite Turkish SMEs to become part of their projects. Therefore EBILTEM has gained access to their project database. If your company would like to be part of FP7 Research for SME proposals, you can contact EBILTEM in order to see if there are suitable projects available. Please write an e-mail to rory.nuijens@ebiltem.ege.edu.tr and semih.erden@ebiltem.ege.edu.tr and we will get in contact with you.

Rory Nuyens