Bizimkisi “bir inovasyon hikayesi”; fikirden değere giden bir yolculuk… Bu yolculuğun ilk bileti aldığınız ve sahip olduğunuz fikirdir. Aklımıza bir fikir geldiği zaman hemen yanında da bir para sayma makinası beliriyor. Ama o iş o kadar da kolay değil. Fikir; geliştirilmesi, emek harcanması gereken bir ham madde bizler için. Nasıl bir kızı bin kişi ister bir kişi alır. Fikrin bir değere dönüşme şansı bundan da zor. İnovasyon Tüneli dediğimiz bir kavram: Fikrin geliştirilmesi, Ar-Ge çalışmalarının yapılması ve elde edilen verilerin bir değere dönüşmesi bu tünelin sonunda gerçekleşiyor. Ve tünelden çıkıp da gün yüzünü görme oranı 3000’de “1”, yani “3000” tane fikirden yalnızda bir tanesi inovasyonla sonuçlanıyor.
O fikri nasıl
bulabilirim?
Fikrin
bulunması hep bir ampulün yanmasına benzetilmiştir. Peki biz bu ampulü nasıl
yakabiliriz? Ülkemizde yeni firmaların ilk 5 yıl içerisinde kapanma oranının
%60 olduğunu düşünürsek, yeni fikirlerin değere dönüştürülmesinde bir problem
olduğunu zaten görüyoruz.
1.
Aşama: “Hazırlık” (Problemin her
yönüyle incelendiği aşama) (Ürün ve insanlar hakkındaki özel bilgiler ve hayat
ve olaylara dair genel bilgiler)
2. Aşama: “Kuluçka” (Bilinçli olarak problemin
düşünülmediği aşama)
3. Aşama: “Aydınlanma”
(mutlu fikirlerin beklenmedik bir anda, herhangi bir çaba harcanmadan esin gibi
birden ortaya çıktığı aşama)
Fikri bulduk, artık bizim de
bir buluşumuz var! Hayır, bu doğru değil. Buluş/İcat fikirden sonra yapmış
olduğumuz doğrulama, araştırma ve geliştirme faaliyetlerimiz sonucunda elde
edilen ve probleme çözüm bulan son ürün veya servistir. İşte Ar-Ge, fikirden
buluşa doğru giden bu yoldaki “Araştırma – Geliştirme” faaliyetlerinin tümüne
denir. Ar-Ge fikrimizi doğrulama ve geliştirme çalışmaları sonucunda hamlıktan
olgunluğa çevirir. Ancak bir problem daha var ki, buluşunu gerçekleştirdiğimiz
ve çözüm olarak önerdiğimiz şey her zaman için bir değer yaratmayacaktır. Hatta
ve hatta birçoğu, işte daha önce bahsettiğim gibi inovasyon tünelinde kaybolup
gidecektir.
Evet şimdi, elimizde bir buluş
var. Buluş ile getirilen çözümler bazen yepyeni bir cihaz, ürün, yöntem veya
prosesin yaratılmasını sağlar. Bazen de bir buluş bilinen bir ürün veya
proseste yapılan ilerlemeye dönük iyileştirmedir. Ancak bulunan çözümün bir
değer yaratabilmesi için gerekli olan, ortak probleme uygulanabilir bir çözüm
getirmesi ve kitlelerin ilgisini çekebilmesidir. Ancak ve ancak bu şekilde
buluş bir değere dönüşebilir. Peki bu değer nedir? Bir çalışmanın inovasyon
olarak adlandırılabilmesi için gerekli olan son katkı ticarileştirme ile ilgili
bir geri dönüştür. Eğer siz daha inovatif ürünler ve servisler sağlayabiliyor
ve yaptığınız işe bir katma değer sağlayabiliyorsanız işte o zaman inovatif bir
girişim içindesinizdir demektir.
Görüldüğü gibi yapılan her Ar-Ge bir icat değildir. Her
icatta size inovasyonu sağlamayacaktır. Yenilik/İnovasyon
buluştan bir adım sonra gelmektedir ve buluşun ticari bir uygulamasıdır.
Peki “Yenilik”
kavramı nasıl tanımlanıyor?
• Yeni fikirlerin ticari bir yarara dönüştürülmesi
süreci,
• Farklı, değişik ve yeni fikirler geliştirerek bunların
uygulanması,
• Yeni fikirlerin başarılı bir şekilde uygulamaya
dönüştürülmesi,
• Yeni fikirlerin fırsata ve bu fırsatlarında
uygulamaya aktarılması,
• “Ar-Ge, parayı bilgiye dönüştürmek iken;
yenilik, bilgiyi paraya dönüştürmektir.” gibi farklı
tanımlar yapılmaktadır.
Burada kadar paylaştığımız süreç, fikrin
Ar-Ge’ sonucunda buluşla sonuçlanması ve inovatif yani ticarileştirilebilir bir
ürün ve servisin ortaya çıkmasıdır.
Rekabet ve
kısıtlar tetikleyici
Yalnız
olsak ve ortam bizim için her zaman elverişli olsa ne kadar iyi olurdu. Öyle
değil mi? Hayır değil aslında. Gelişimin en önemli tetikçisi rekabet ve
kısıtlardır. Bir rakibiniz olmasa ya da talep etmeyen bir müşteri kesimine
hitap ediyor olsanız. Neden gelişme ihtiyacı duyacaksınız ki. Ama biliyoruz ki,
müşteriler artık her zamankinden daha fazla talep ediyorlar. Ve en önemlisi bu
taleplerini bizlere ulaştırmaları artık daha kolay.
Daha
önce hayatta kalmanın yolu hızlı ve kaliteli servis ve ürün sağlamaktan
geçiyordu ancak şuanda hayatta kalmak yenilik için yatırım yapmaktan ve
müşterinin ihtiyaçlarını o farkında olmadan tespit ederek taleplere karşılık
vermekten geçiyor.
Artık
bir şeyler koymadan, yatırım yapmadan kazanmayı düşünmek çok doğru değil.
Müşteri odaklı olarak artık ürünü/servisi kişiselleştirerek “sizin için” konsepti altında ürün ve
hizmet sunmamız gerekiyor ki müşterinin gerçekten hayallerini, isteklerini
gerçekleştirebilelim.
Sürdürülebilir
büyümeyi sağlayacak temel motif: Farklılaşma
Bugünün
ağır rekabet koşullarında ayakta kalabilmek ve büyüyebilmek için, firmaların
ürünlerini, hizmetlerini, iş yapış yöntemlerini, yapılanmalarını ve sosyal
sorumluluk anlayışlarını sürekli olarak değiştirmeleri, farklılaştırmaları ve
yenilemeleri gerekiyor. Bu değişim ruhuna “inovasyon”
deniyor.
Farklılaşmak,
Ama Nasıl?
Küreselleşme nedeniyle her tür ve kalitede mal ile hizmete
(Dünya’nın neresinde olursa olsun) erişmek kolaylaşmıştır. Artık İzmir ile
yaptığınız ticareti Çinle, Endonezya ile ya da ispanya ile aynı rahatlıkta yapabiliyorsunuz.
Bu durum; üretici ve satıcıları, müşteri karşısında bir yarışa sokmuştur.
Burada müşteri ile yakın ilişkileri olan, onların ihtiyaçlarını takip ederek bu
ihtiyaçlara en hızlı şekilde cevap verenler bir adım öne çıkacaktır. “Müşteri odaklılık” anlayışından söz
edilmesinin arkasındaki ana fikir budur. Bu arada kalite anlayışı da
“standartlaştığından”; artık kalite, ayırt edici bir unsur olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla
kolay erişim ve kalite dışında bir farklılık yaratma gereği ortaya çıkmıştır.
Bu farklılığın yolu da, büyük ölçüde inovasyondan geçiyor. Çünkü inovasyon;
yüksek katma
değer
ve yüksek verimlilik demektir.
Küreselleşme
sonucunda yapılan geliştirilen her şey aslında tek bir balonda ve herkes
tarafından ulaşılabilir bir hale getirilmiştir. Artık firmalar birçok
faaliyetini tek bir platform üzerinden gerçekleştirmektedirler. Bu nedenle
sürdürülebilir bir gelişim gereklidir. Asla yerimizde durmadan bu kısıtlar ve
fırsatları yöneterek inovatif yaklaşımı işimize aktarmamız gerekir.
Onlar ne
yapıyor?
Apple,
Whirlpool, P&G, 3M, Shell, Whirlpool, Arçelik, Vestel, Nike… Bu markaları
biliyoruz, peki neden? Gelişimi ve değişimi takip eden ve yeni düzene liderlik
ettikleri için bir dünya markası oldukları için onları biliyoruz. Kendi konseptleri,
yaklaşımları ve kendilerine ait farklılıkları var.
Günümüzde
inovatif şirketler, farklı türlerde (ürün/hizmet/süreç/pazarlama gibi) ve
farklı derecelerde (radikal, artımsal, modüler gibi) yarattıkları inovasyon ile
önemli ölçüde rekabet avantajı kazanmakta ve global pazardaki paylarını hızla
artırmaktadırlar.
Arçelik,
inovasyon stratejisini “Arçelik demek
yenilik demek” sloganı ile yeni logosuyla duyurmaktadır. Arçelik’in,
geleneksel Türk Kahvesi Makinesi Telve, dünyanın en prestijli ödüllerinden biri
olan iF Tasarım Ödülü’nü aldı. Telve,
2005 yılı ürün tasarımı kategorisinde, endüstriyel tasarım alanında
ödüle layık görüldü. Ürün, kullanış kolaylığı ve getirdiği yenilikler sayesinde
büyük başarı sağladı. 1998 yılında adapte ederek kullanmaya başladığı ürün,
hizmet ve süreçleri iyileştirmeyi hedef alan 6 Sigma yöntemi sayesinde, 2004
yılı sonuna kadarki dönemde yaklaşık 14 milyon avro’luk kazanç elde etti.
Türkiye’nin
ilk çevrimiçi (online) yemek sipariş sitesi olan www.yemeksepeti.com binlerce insana
hizmet etmekte. Sitede siparişler tamamen etkileşimli bir ortamda gerçekleşiyor.
Bilişim teknolojilerinin son imkânları ile desteklenerek hata payı sıfıra
yaklaştırılan girişimde, verilen bir siparişin en kısa zamanda ve en doğru
şekilde kullanıcıya ulaştırılması sağlanıyor.
Nike;
duymayan yoktur herhalde. Sporun her alanında spor ayakkabıdan, spor
eşyalarına, bantlara kadar her şeyde var. Peki, Nike bunu neye borçlu?
1- 1962’de bir atlet tarafından geliştiriliyor (Blue ribbon spots) ve 7 yıl sonra Nike logosu altında toplanıyor ve profesyonel atletler tarafından tercih edilen bir marka haline geliyor.
2- 1980’de geliştirmiş olduğu itici sistem ile Amerika pazarının %50 sini ele geçiriyor. Bu başarının ardında elbette sürdürülebilir bir inovatif gelişim yatmakta
3- Bazı anahtar ürünleri de zaten bu inovatif felsefeyi gösteriyor. Bunu da diğer firmalarla işbirliği halinde gerçekleştiriyor.
1- 1962’de bir atlet tarafından geliştiriliyor (Blue ribbon spots) ve 7 yıl sonra Nike logosu altında toplanıyor ve profesyonel atletler tarafından tercih edilen bir marka haline geliyor.
2- 1980’de geliştirmiş olduğu itici sistem ile Amerika pazarının %50 sini ele geçiriyor. Bu başarının ardında elbette sürdürülebilir bir inovatif gelişim yatmakta
3- Bazı anahtar ürünleri de zaten bu inovatif felsefeyi gösteriyor. Bunu da diğer firmalarla işbirliği halinde gerçekleştiriyor.
- Nike + à ayakkabının altındaki sensörlerle ipod’unu gerçek zamanlı olarak iletişime geçirdi.
- Nikeid à Spor ayakkabınızı kendinizi yansıtmasını istiyorsanız, onu siz tasarlayın.
Son
olarak Apple’dan bahsetmemek olmaz. Apple ilk mp3 çaları yapmadı ya da ilk
akıllı telefonuda yapmadı ama ipod ve iphone ürünlerinin yakaladığı başarı
inanılmaz. Steve Jobs, bu başarıyı şirket düşüşteyken gerçekleştirdi ve en
önemli silahı da iş modelinde ve ürünlerinde gerçekleştirdiği inovasyonlardı.
Sıra sizde…
0 yorum:
Yorum Gönder